Projenin Adı:Medya Ortamında Bulunan Biyolojiyle İlgili Çeşitli Bilimsel Filmlerin İncelenmesi

Proje Yürütücüsü;Abdulbaki CAN

Proje Danışmanı;Prof. Dr. Nasip DEMİRKUŞ

Proje İçin Harcanması Planlanan Zaman(toplam ders saati) 14 X4 saat =56 Saat

Giriş;Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Biyoloji Öğretmenliği Anabilim Dalı Materyal Geliştirme Odasında hazırlanan ve Nadidem ve Biyoloji Eğitimi web sitelerinde halen internette yayınlanan  yaklaşık  205,5 Gigabayt (yaklaşık 342 saatlik 500 filimlik arşiv) bilimsel film içinden, ders hocası tarafından biyolojiyle ilgili yaklaşık 30 saatlik  33 film seçilmiştir.
Genel Filimler; http://www.biyolojiegitim.yyu.edu.tr/video.html
Evrimle İlgili Filimler; http://www.biyolojiegitim.yyu.edu.tr/ders/ev/ev.htm
Teknoloji ve Toplum İle İlgili Filimler; http://www.biyolojiegitim.yyu.edu.tr/ders/fttfm.html
Çevre İle İlgili Filimler; http://www.biyolojiegitim.yyu.edu.tr/ders/cevt/cevfm.htm
Alan Eğitimi ve Araştırma Projesi dersi öğrencileri için;Biyoloji Eğitimi Nesnel ve Sanal  Materyal Geliştirme Odası (http://www.nadidem.net/san/index.htm)  ve Fen Bilgisi Materyal Geliştirme Sınıfı (http://www.fenbilgisiegitimi.yyu.edu.tr/webfen/index.htm) hazırlanarak, filmlerin internet  ortamında ücretsiz ve rahat izlenerek özetleri çıkarıldı.
Ayrıca filmle öğretim yöntemine (http://www.nadidem.net/ders/omk.html#koylu) uygun olarak izlenilen filmin derinlemesinde yanıt bulabileceği sorular dizisi de filme ilave edilmiştir.

Yöntem:Biyoloji Eğitimi Nesnel ve Sanal  Materyal Geliştirme Odası (http://www.nadidem.net/san/index.htm)  ve Fen Bilgisi Materyal Geliştirme Sınıfı (http://www.fenbilgisiegitimi.yyu.edu.tr/webfen/index.htm) adresinden tek tek izlenerek özetleri tutuldu. Sonra  izlenen filimim derin içeriklerinde yanıtları bulunan sorular ilave edildi. Daha sonra her özet bir word sayfasına yazılarak özet sayfası html uzantılı şekilde hazırlandı. Yaklaşık 33 tane film için (45’er dk’lık) 30 sayfalık bir özet ve sorulardan doküman hazırlandı. Bu doküman Macromedia Dream Weawer programı kullanılarak html uzantılı dokümanların her birisine ait olduğu filmin internetteki linki atılmıştır.
Daha sonra tüm filimler ders hocası tarafından öğrencilere Biyoloji Materyal Geliştirme Odasındaki filmlerin hazır flash uzantılı dökümanları tek tek açılarak Macromedia flash sanal aracı ile her filmin görsel ekranına film özetinin linki atılmıştır. Böylece 30 tane filmin her birisi için birer sayfalık html uzantılı dosyaları ve film isimleri üzerine link atılmıştır. Aynı zamanda her filmin flash dosyasındaki görsel ekranına da film özetinin linki atılmıştır.

Sonuç ve Öğrencinin Kazanımları;Öğrencilerin 5 yıl boyunca gördüğü biyolojik bilgilerin bir kısmını, izlenen 30 saatlik uygulamaya yönelik bilimsel biyolojik filmlerin hayattaki karşılıklarıyla ilişkilendirme, filmlerin pratikteki karşılıklarının belli bir kesimini muhakeme etme, öğrencilerin biyolojinin uygulama alanlarına yönelik bilgileri güncellemiştir. Aynı zamanda öğrenciler filmlerde öğrendiklerini özetleyerek bilgilerini pekiştirmiştir. Ayrıca öğrencilerin Macromedia Dream Weawer ve Macromedia flash programlarını kullanmayı öğrenmeleri amaçlanmıştır. Bütün bu dokümanın hepsi http://www.nadidem.net ve http://www.biyolojiegitim.yyu.edu.tr web sayfalarında yayınlanmıştır.
http://www.nadidem.net/ozgecmis/serayod.htm

Astrobiyolojik Kanıtlara Göre Dünyadan Başka Uzayda Olası ve Değişik Yaşam Şekillerinin Evrimleşebileceği Olabileceği Yerler Var Mı?

   Bu belki de gezegen bilimin kutsal hikâyesidir. Evrende yalnız mıyız? Bu cevaplayabileceğimiz en büyük sorulardan biridir. Aslında elimizde bir yaşam tanımı yok. Ama onu keşfettiğimde bileceğim hayal birçok değişimlerden geçebilir. Sanırım en iyi yani başka yerlerde bulabileceğimiz çeşitliliktir. Yoksa dünyanın dışında bir hayat var mı? Çığır açan bu Astrobiyolojik alanının üyeleri sürmekte olan bu gizemli çözmek için güçlerini birleştiriyor. Evren, Astrobiyolojik yaşam evrenimizde nadiren mi görülüyor. Yoksa galaktik bir hayvanat bahçesi olan uzay her çeşit canlıyla mı dolu. Herkesin uzaylılarla ilgili bir belli bir bakış açısı vardır. Büyük gözlü, küçük burunlu, küçük gri adamlar olmaları bekleniyor. Belki ama öyle sanmıyorum uzak gezegenlerde hayat belki böcek gözlü mikroplar ya da maltalatozu gibi bilimsel, galaktik deniz canavarlarından oluşuyor olabilir. Diğerleri ise biyolojik bir makine karışımı olan sperme tik organizmalara ev sahibi yapıyor olabilir. Kalabalık uzay fikri ile başa çıkmanın yolu kendi geleceğimiz ile ilgili olasılıkları düşünmek gerekir. Belki makine destekli insanlar, şimdi makine ile karışmış olduğumu hissedebiliyorum. Yani her yere götürebileceğim dizüstü bilgisayarım var sanki beynimin üçüncü yarısı gibi… Vücudum bile dizüstü bilgisayar kullanabilen bir insan halini alıyor. Evrenin canlılarla dolu olması muhtemel olsa da elimizde bir kanıt yok o yüzden onları arıyoruz. İş uzaylı aramaya geldiğinde gezegen bilimci ve müzisyenler başka telden çalıyorlar. Dünya dışı yaşamda müzik ve müziğe benzer bir şey var mı? Merak ediyorum. Müzik temelde dalga ve ritimden oluşur bu bir anlamda evrenimizin doğasıdır. Bütün o titreşimlerde, dalgalarda, ritimlerde belli bir müzikalite vardır. Farklı bilim adamlarıyla konuştuğumuzda Astrobiyoloji’nin değişik yönlerini bulursunuz.  Fakat belli bir konuda fikir birliği vardır Astrobiyolojik alanında başka yerlerde yaşam aramanın temelinde yaşamın dünyada nasıl evrimleştiğini bulmaktır. Dünyada hayatın nasıl başladığı anlamaktır. Dünyada yaşanılabilir yörünge alanındadır. Güneşte yeterince olabilmemiz gereken uzaklıktayız. Böylece okyanuslarımız buharlaşmıyor. Sıcaklıklarımız çok sıcak ya da çok soğuk olmuyor. Atmosferimizde oksijen olduğu için nefes alıp verebiliyoruz. Dünya her çeşit canlı için kozmik bir cennet alanıdır. Bakteriler gibi tek hücreli organizmalarda, insan gibi çok hücreli büyük memelilere kadar yaşamların sürmektedirler. Gezegenimizin yaşamı ortak bir mikro bir alandan geldiğine inanılmaktadır. Yaklaşık olarak 34 ile 38 milyon yıl önce nasıl ortaya çıktığının gizemini korumaktadır. Bunun cevabını araştırmanın bir yolu da antik taşları incelemektir.  Burada mikropların yaşamına dair izler bulunabilir. Batı Avrasya bölgesinde ki parla bölgesinde ki gezegenimizde ki eski kayalara ev sahibi etmektedir. Burada ki kayaçlar yaklaşık 3,5 yıl yaşındadır. Dünya gezegeni yaklaşık olarak 4,6 yaşındadır. Ancak özgün yüzeyinin birkaç kısmı levha tektoniği ve erozyonlarla aşıldı. Stramatolit adı verilen kayaçlar 3,5 milyar yıl önce canlı fosillerden oluşmuştur. Stramatolit kayaçlar mikro organizmalardan oluşmuştur. Stramatolitler deniz dibinde uzun bir süre sonra oluşan ve çeşitli şekiller almış kayaç türleridir. Stramatolitler canlı değildir, ama canlılar tarafından oluşmuşlardır. Antik Stramatolitlerin içinde korunmuş fosilleşmiş mikroplar bulunur. Antik Stramatolitler hayatın kanıtıdır. Ancak Olfud Küba’da ki Stramatolitlerin biyolojik olduğunu keşfetti. Olfud gezegenimizdeki yaşama dair en eski kanıtları bulmuş olabilir. Bu Stramatolitler dünyadaki yaşama dair ikna edici en eski kanıtlardır. Stramatolitlerin sadece sığ su ortamlarında görebiliyoruz bu fosilleşmiş ekosisteme ve insanoğlunun en eski atası olabileceğine göz atmamızı sağlıyor. Astrobiyolojideki gelişmeler ve teknikler sayesinde dünyadaki yaşam en az 343 milyon yaşındadır. Dünyanın tarihi ile ilgili ilk yarım milyar yıl ile ilgili herhangi bir jeolojik kanıt yoktur. Bu yüzden birçok şey eksik durumdadır. Fosil kanıtlarında olmayan şey dünyanın nasıl şekillendiğidir. Biz insanlar yıldız tozunun soyundan geliyoruz. 4.6 milyar yıl önce yıldızlar güneş sistemi çok büyük gaz bulutları oluşturdular. Gaz bulutları birbirine yapışan toz parçacıklarını oluşturdular. Sonunda asteroit ve kuyruk yıldızı denilen taş ve buzdan oluşan büyük kaya parçaları haline geldiler. Yıllar boyunca bunlar çarpışarak gezegeni oluşturdular ve tabi dünyayı da. Bu ağır bombardımanda dünya çok sıcak ve zehirli sularla kaplıydı. Ancak bu değişkenler sırasında okyanus diplerinde hayat başlamış olabilir. Bazı hipotezlere göre hayat hidro termal bacaların etrafında olduğu yönündedir. Astrobiyoloji için asıl soru cansız maddeyi canlı maddeye çeviren kıvılcım nerde oluştuğudur.  Yaşamın başlamasıyla ilgili birçok teori vardır. Buna göre ilk yaşama yol açan organik madde ve dünyadaki yıldırım boşalmasıyla öğretilmiş olabilir. Alternatif başka bir teori ise, hayata yol açan organik maddeler dünyada yaratıldı ya da dünyaya geldi. Örneğin: kuyruklu yıldızlar organik maddenin kaynağı olabilir. Mayısta gelen meteorlar asteroitler organik kaynağı olabilir. Asıl ham madde dışarıdan geldi. Hayat burada başladı. Dünyada ki bütün hayat içinde karbon, oksijen, hidrojen ve nitrojenle birlikte 2 düzine başka bir olduğu temel yapı taşarlından oluşmuştur. Esas özelliklerin karbon ve su olduğu biliniyor bilim adamlarının dünya dışı yaşama bulabilmeleri için en iyi şansın güneş sisteminde ki gezegenlerinde ki karbon ve su izlerini aramak olduğunu söylüyorlar. Merkür ve Venüs sıvı sistemi oluşturmayacak kadar güneş sistemine yakındırlar. Mars ise güneşe yakın dördüncü gezegendir. Dünyada ki en erken yaşamla ilgili kanıtlar mars da ki araştırmalar ilgilidir. Marsın ılık ve atmosferin olabileceğine ilişkin güçlü kanıtlar vardır. Mars kırmızı bir çöl gibi görünüyor marsın yüzeyine yakın kısmı su olabilir. Bu bir yaşam belirtisidir. Mars da bulunan birçok mineral güney Kaliforniya eyaleti olan lesını çevresinde yapılan araştırmada var olduğu kanıtlanmıştır. 2006 yılında NASA’nın aracı mars kesifi kırmızı gezegenine ulaşmıştır araç mars içinde yoğunlaştırılmış keşif spektürmüyle donatılmıştır. Araç görünebilir ve kızıl ötesi ışıkla su izlerini arayacaktır. Dünyada yapılmakta olan kar araştırmalarında şayet hayat yaşanılabiliyor olması kanıtlanırsa, Mars da ki soğuk kar kütlelerinin olduğu noktalarda yaşam olabileceğini söylüyorlar. Bazı bilim adamları biyolojik çeşitlilik için levha tektoniğinin gerekli olduğuna ve devasal soy tükenmelerine karşın savunma sağladığına inanılıyor. Levha kaymaları kıtaları oluşturdu. Kaya parçaları birçok tür evrimleşemezdi. Levha tektoniğini atmosferde ki kimyasal maddeleri dönüştürerek dünyada ki ortalama sıcaklığı sağlamaya çalışıyor. Levha tektoniği olmasaydı dünyada ki istikrar olmazdı NASA’nın 2003 de ki Satürn ’de ki yaptığı çalışmalarda metan ve eten gazların olduğu söylenmiştir. Astrobiyolojinin alanı gelişen teknoloji ile birlikte kapsamında artmış. Bilim adamlarının yapmış olduğu çalışmalarda saman yolu galaksisinde bile 50 milyar belki 60 milyar dünya benzeri gezegen olduğu tahmin ediliyor. Yani evrende dünya benzeri sonsuz sayıda gezegen vardır. Bu gezegenlerde hayat için yaşam elementleri olup olmadığına dair önümüzde ki 20 yıl kadar çalışmalar sürecektir. 3,4 milyar yıl önce gezegenimizde ki tek yaşam tek hücre mikrobik organizmalardır. Ancak bu ilkel yaşam güneşten enerji aldıkça klorofil adında ki yeşil pigment üretti. Bu da fotosentezi sağladı. Yani karbondioksit ve suyu enerji ye çeviren atık ürün olarak da oksijen üreten kimyasal bir süreçtir. Tek hücreli organizmalar evrimleşerek Siyano bakterilere dönüştü. Siyano bakteriler okyanusa ve havaya bol derecede oksijen saldılar. Yaşamın çeşitlenmesiyle birlikte insan oluşmuştu. Eğer fotosentez olayı gerçekleşmeseydi atmosferde oksijen olmazdı. Yani oksijen dünya için biyo göstergedir. Gerçekte diğer gezegenlerde yaşam olsa dünyada ki gibi mi olacak… Gezegenimizde ki tüm yaşam DNA içeriyor. DNA hayatın çoğalmasını ve dallanmasını sağlıyor özellikle yaşam ağacının yaratılmasıdır. Peki, DNA alternatifi olabilir mi?

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Müzik temelde neden oluşur?

2-       Atmosfer de yaşamın sürmesini sağlayan organik bileşik hangisidir?

3-       Stramotolit kayaç ilk oluşumu ve ortaya çıkışı nasıl olmuştur?

4-       Dünya yaklaşık olarak kaç yaşındadır?

5-       Dün ya nasıl oluşmaya başladı?

6-       Yaşam dair en eski kalıntılar hangileridir, bu kalıntılar nasıl meydana gelmiştir?

7-       Dünya dışı yaşamı bulmamız için araştırması gereken yerler neresidir?

8-       Dünyada ki kıtalar nasıl oluşmaya başladı?

9-       Levha tektoniği neden dünyada var da; başka karasal gezegenlerde yok?

10-   Yaşamın oluşmasında ki ilk yıllarda oksijen üretip havada dağıtan hücreli canlı hangisidir?

Endonezya'nın Diğer 13000 Takım Ada Canlıları         

   Bu savaşçılar dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan ücra bir yerin muhafızlarıdır. Burası evrimin büyüleyici olduğu yerdir. Endonezya adaları dünyanın en sınır dışı canlıların oluşturduğu laboratuar dır. Bu adada ki canlıların eşsiz bir şekilde hayatta kalmayı başarmıştır. Bu ada çok ilginç ve şaşırtıcı bir yaşam vardır. Endonezya’da topraktan çok sulu alanlar bulunmaktadır. Bu dev ada 13500 adadan oluşmaktadır. Bu adalar ekvator boyunca Asya kıtasından Avusturya’ya kadar sürüyor. Dünyada çok az sayıda eşine rastlanılan canlılar yaşamaktadır. Adanın habitatı çok geniş hayvanı barındıracak şekilde gelişmiştir. Diğer ülkelerden daha çok bu adada memeliler yaşamaktadır. Endonezya’da ki bu küçük adaların her birinin ilginç bir hikâyesi vardır. Geçici göçler burada ki hayatı şekillendirmişlerdir. 27 ağustos 1883 yılında batı Endonezya’da dünyayı sarsan bir patlama ile göçleri açığa çıkarmıştır. Krakatao adası patladı. Bu patlama sonucu oluşan dalgalar neredeyse 300 köyü yok etti ve 36000 kişi öldü her şey bittiğinde adanın 3/2 si yok olmuştu. 7 yıl aradan sonra tekrar patlamalar oldu. Bu patlamalar kameraya alındı. Yeni bir adanın oluşmasında zemin hazırladı. Bu yeni oluşan adaya insanlar anakrakratao ismini koymuşlar. Bu oluşan yeni ada krakataonun çocuğudur. 70 yıl sonra anakrakratao büyüyüp genişledi. Halada büyümeye devam ediyor. Rüzgâr ve deniz yardımıyla canlılar adaya yerleşiyor. Britanya ağacı yeni topraklara yayılmak için denize bağımlıdır. Tohumlarını tuzlu suya dayanmasını sağlayan özel kaplamalara sahiptir. Bu tohumun suda yaşanmasını sağlıyor ta ki yeni bir alan ve uygun koşullar bulana kadar yaşamını sürdürür. Kuşlar burada bulunan meyve tohumları başka alanlara taşıyorlar. Yarasalar beslendiklerinde geceleri bulundukları yerlerde çok büyük mesafeler kat ederler ve sindirim sistemlerinde taşıdıkları tohumlar bu mesafeyi kat ederler. Bu 90 tür yarasa çeşidi yaşamaktadır. Bu adada yaşayan incir ağaçları da vardır. Her bir incir ağacının türüne özgün böcekler vardır. Bu böcekler sayesinde incir ağaçlarının yayılmasını sağlamaktadır. Bu adanın deniz dilberinde muhteşem bir tabiat alanı sağlamaktadır. Mercanlar başta gelenlerdir. Hayat burada muhteşemdir 10 milyon yıldır kolonileşme ve evrim el ele çalıştı. Her koşulda yaranılana bilecek şekilde değişimlere uğradı. Deniz dibinde yaklaşık olarak 3000 farklı canlı türü yaşamaktadır. Bu canlı türlerinden birinde titan balıklarıdır. Burada bulunan bandara adaları 500 yıl önce bütün Hindistan cevizlerini burada barındırırdı. Bandara da Hindistan cevizlerini yaşadığı tek yerdir. Bandara da bulunan baharat çeşidi Avrupa devletlerinin iştahını kabartmıştır, dolayısıyla bu baharat çeşitleri yüzünden savaşlar olmuştur. Bu savaşlarda ölen insanlar için bu ada farklı etkinlikler yapılmaktadır. Bu etkinliklerin başında gelen kayıklar yarışı yer almaktadır, kayıklarla yarış yapılmaktadır. Burada ki adalar eşsiz güzellikte yaşam sunmaktadır bu yaşam uyum sağlayan canlılar yok olup gitmektedir. Comodo ejderi olan sürüngen bu hayvan bu yaşam uyum sağlamıştır. Comodo yaklaşık 3 metre uzunluğunda 50 kg ağırlığında bir hayvandır. Comodo ejderi tüm zamanların en vahşi hayvanıdır. Saatteki 18 km hıza ulaştığı görülmüştür. Birçok insandan daha hızlıdır Comodo ejderi bir günde kendi ağırlığı kadar besin tüketebilir. Aylarca beslenmeden de durabilir. Comodo lar birkaç adada hayatta kalmışlar. Hiç kimse bunun sebebini de bilmiyor. Comodoların atası kertenkele olduğu sanılmaktadır. Uçan yaratıklar sık buralarda geçip adaları ziyaret ederler ancak adalara bazen birkaç büyük ziyaretçilerde geliyor. Gezegende ki en büyük kara memelisi şaşırtıcı suda başarılı filler derin sularda yüzebiliyorlar. Fillerin eskide okyanusun geçtiklerine bir Endonezya adasından diğerine yüzdüklerine inanılır fillerin sayısı gittikçe azalmaktadır. Günümüzde sadece sumatra ve borneo adalarında bulunmaktadırlar bu bir tesadüf değildir. Filler geniş ve büyük alanlara ihtiyaç duyarlar bir yetişkin fil günde 150 kg lık yeşillik tüketir. Endonezya’da sadece 2000 ile 4000 arasında fil kalmıştır. Bu adalarda yaşayan diğer bir canlı ise makatlardır. Makatlar yengeçleri yiyerek yaşamlarını sürdürürler, ancak borneo adasında evrim bir başka yol seçiyor. Mangolar arasında başka maymun türleri yaşıyor mango yaprakları ile beslenen proboski dünyada ki ender rastlanılan bir maymun türüdür. Proboski ismini büyük burnunda alıyor. Bu maymunlar 24 kg ağırlığına ulaşabiliyorlar. Proboskin maymunları sadece borneo adalarında vardır. Cennet kuşları burada tehlike altındadırlar. Nisanın cennet kuşları parlak renktedirler. Bu kuşlar sadece yeni kanada da ki küçük adada vardır. Birçok insan ihtiyacı için Endonezya ormanlarını yok etmişlerdir. Böylece hayvanların yaşam alanları gittikçe daralmakladır.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Endonezya’da ki adaların sınırları nereye kadar ulaşmıştır?

2-       Baritona ağacı yeni topraklara yayılırken neye bağlıdır?

3-       Endonezya adalarında türlerin yayılışını sağlayan etmenler nelerdir?

4-       Endonezya adalarında ki yarasalar nasıl besleniyorlar. Kaç türü burada yaşamaktadır?

5-       Titan balıklarının gelişmeleri ve yaşamlarının özellikleri nelerdir?

6-       Hindistan cevizlerinin 500 yıl önce yaşadığı tek ada hangisidir?

7-       Filler günde kaç kilo yeşillik tüketmektedirler?

8-       Orangutan maymunları yavruları kaç yıl besledikten sonra terk ederler?

Kutup Biyomundaki Canlıların Hayat Döngüleri ve Kazandıkları Evrimsel Özgünlükleri

Kutup ayıları kış uykusunda kaybettikleri kiloları tekrar geri almaları gerekir. Bu yüzden kalori zengini fokları avlarlar. Yetişkin bir kutup ayısının ağırlığı 600 kiloyu bulur. Yaklaşık olarak 30 yıl ömürleri vardır. Bir oturuşta 45 kilo kadar et tüketirler. 5 ay boyunca karla kaplı ininde kalırlar. Bu süre içinde hiçbir şey yemez ve içmezler. Bu süre zarfında hayatta kalmayı başarırlar ve aynı zamanda dişi olanlar hamileliği devam ettirirler. Kutup ayısı 5 ay boyunca ininde kendi atıklarını geri dönüştürebiliyor. İnanılmaz bir biyokimyasal işlemler sayesinde vücutlarında ki üreyi protein ve suya dönüştürebiliyorlar. Kutup ayıları muhteşem bir şekilde karla kaplı alanın sahiplenmişlerdir. Kutup ayılarının kürkünde renksiz kıllar vardır. Sıcaklık çok değerli ısı emen kara deliklerinden geçer. Kutup ayıları çok yağlı fokları yediklerinde derilerin altında 10 cm yakın yağ tabakası oluşturmaktadır. Güneş ışığı ayının kürkünde yansıdığı için beyaz görünürler değerli sıcaklık iki noktadan kaybederler. Bu noktalar ayak tabanı ve burundur. Bunlar kutup ayılarının zayıf noktalarıdır. Kutup ayıları sıcaklıklarını iyi korurlar. Yazın serinlenmek için durup dinlenirler. Buzul cağında hayatta kalmayı başaran ve soğuğa iyi uyum sağlamış kar tavukları vardır. Tüyleri gagasının bittiği yerde başlar ve pençelerine kadar devam ederler. Kar tavuğunun tüyleri sıcak manto gibidir. Ancak kar tavukları da iki noktadan ısı kaybederler bu noktalar yüz ve ayaklarıdır. Kışın karla uyumlu beyaz tüylü görünürler. Yazın ise toprağın görünmesi ile birlikte kahverengiye bürünürler. Mis öküzleri yeni biten otları kemirirler. Buzul çağın mirasları olan mis öküzleri bir zamanlar mamutlarla birlikte dolaşırlardı. Keçi ve koyun ile akraba olan mis öküzleri 12 bin yıl önce kutuplarda hüküm sürmüşlerdir. Mis öküzleri çok ağır otlanan hayvanlardır. Tundraya yayılmış liken ve diğer küçük otlarla beslenirler. Karınlarını doyurmak için günde 2 km yol kat ederler. Sibirya’dan Norveç e doğru sıcaklık arttıkça buz kütleleri ayrılmaya başlar. Bu buz kütleleri dünyanın sıcaklık derecelerini ayarlamakta büyük rol oynarlar. Güneş ışınlarının %80 yansıtır. Küçük deniz kuşları hayatlarının çoğunu denizlerde geçirirler. Plankton ve kabuklularla beslenirler. Su yüzeyinde uyurlar ama yaz aylarında çiftleşmek için karaya akın ederler. Milyonlarcası toplanır. Kaya ve çalılar arasında yuva yaparlar. Çiftleşmek için burunlarını sürter gibi gagalarını birbirlerine vururlar. Çiftleştikten sonra erkek gider. Dişi yuvada kuluçkaya yatar. Tundrada ki çiçeklerin açılması ile birlikte yoğun göç başlar. Bunların başında ren geyikleri gelmektedir. Yılda iki kez göç ederler. Bir günde 55 km yol kat ederler. Binlerce ren geyiği yazın otlanmak üzere kuzey kutbunda ki tundralara gelirler. Ren geyikleri likenlerle beslenirler. Haziran ortasında çoğu dişi ren geyikleri doğum yapar doğum yaptıktan bir saat sonra yavru annesinin peşine takılıp gider. Bir günlük olduğunda yavru bir insandan daha hızlı koşar. İletişim kurmak için vücut dili ve seslerini kullanırlar. Göç rekorunu elinde tutan kuzey kutbu kırlangıcıdır. Kuzey kutbu kırlangıcı yaşayan hayvanlardan daha fazla göç eder. Bir yılda kuzey kutbundan göç edip geri döner. Yaklaşık olarak 35 bin metre yol alırlar. Kuzey kutbu tilkileri çukurlarda yaşarlar. Anne baba yavrularını burada büyütürler bir tilki çukuru 300 yıllık olabilir bu çukurun yüzlerce giriş noktaları vardır. Tilkiler bir doğumda 6 ile 16 yavru doğururlar. Kutup tilkileri kulakları küçük, burunları küt, bacakları kısa, kuyrukları kürklü olduğu için, ısı kayıpları az olur bu yüzden karın üzerinde yürüyorlar. Ağustos ayı geldiğinde kuzey kutbunda yaz sona erer kuşlar göç etmek için toplanırlar. Güneş ufukta kaybolur, günler kısalır ve karanlık çöker. Kuzey kutbunun bir kısmı 24 saat karanlık olur. Kutupta ki buzlar dünyayı yakıcı ışınlardan koruyor ozon tabakası güneşin zararlı ültraviyole ışınlarını emer. Emilen zararlı bu ışınlar buz kütlelerine çapıp geri yansır ve böylece dünyada ki sıcaklığının dengede kalmasını sağlarlar.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Kutup ayıları 5 ay boyunca barındıkları yerlerde besin ihtiyaçlarını nasıl karşılarlar?

2-       Kutup ayıları ne ile beslenirler?

3-       Kutup ayılarının sıcaklıklarını vücutlarının hangi noktalarında kaybederler?

4-       Buzul cağında hayatta kalmayı başaran ve soğuğa uyum sağlamış canlı türleri hangileridir?

5-       Mis öküzlerinin beslenmeleri nasıldır, tehlike ile karşılaştıkları zaman kendilerini nasıl korurlar?

6-       Ren geyikleri beslenmek için günde kaç km yol kat ediyorlar?

7-       Göç rekoru elinde bulunduran canlı türü hangisidir?

8-       Kutup tilkilerinin ısı kaybının az olmasının sebepleri nelerdir?

9-       Kuzey kutuplarda ki buzulların dünyamız için önemi nedir?

Çiftçilerin Meyve Hasadında Kullandıkları Tarım Makinelerinin Evrimi

   21. yy da hasat elde etmek son derece hızlı bir maratondur. Tarlalarda meyve bahçelerinden mağaralara kadar toplama ayırma ve paketlemelerden oluşan muhteşem bir senfoni gibidir. Ama insan eli nerde durur, makine nerde başlar. Her yıl ilkbahar dan sonbahara kadar Kaliforniya’nın meyve hasadı tam yol alır. Kaliforniya’nın sen vaki vadisinde bir çiftlikte meftalinleri topluyorlar. Bütün üreticiler için hasat meyvesinin uzunluğu aynı türden meyvelerin farklı çeşitlerini toplamak amacına gelir. Çeşitli türleri sezonun farklı döneminde yetiştirmek için ekerler böylece piyasaya verilen sağlamak için farklı zaman dilimini kullanırlar. İyi bir hasat iyi bir görünüme ve iyi bir tada sahip olan ürünlerdir. Nektarına güzel bir görünüm kazandırmak için üreticilerin birçoğu tarlalarına mayler tabakasını serer. Mayler tabakasının yansıtıcı yüzeyi güneşi ağaç dallarında yoğunlaştırır ve fotosentez olayını gerçekleştirir. Meyvenin şeker oranını ve görüntüsünü artırır. Bu dönem meyvenin olgunlaştığı şekerinin arttığı ve renginin güzelleştiği dönemlerde, üreticiler hasadı toplamak için farklı yerlerde ki meyveleri kontrol ederler. Olgunlaşan meyveler işçiler tarafından toplanır. Doğru zamanda hasat yaptıklarına emin olmak için yapacakları şey, meyvelerin sertliğini ölçen alet kullanırlar. Yani bu alet doğru zamanda meyvelerin toplanıp toplanmadığını gösterir. Meyve kabuğunun bir kısmını soyarlar, Soydukları alana aleti sokup meyvenin sertlik derecesini ölçer. Meyve toplama hasadını sonu değildir sadece başlangıcıdır. Meyveleri paketlemek için son derece teknolojik donanıma sahip fabrikaya gönderirler. İşçiler iki vardiyada oluşup 120 bin kutu meyve paketliye bilirler. Hepsi meyvenin büyüklüğüne, rengine ve olgunluk derecesine göre ayrılıp paketlenir. Meyvelerin tazeliğini korumak için soğuk bir duş altına alırlar. Bu soğuk duş meyvelerin çürümelerini geciktiriyor. Kaliforniya da sıcaklık dereceleri 90 dereceye kadar çıkabiliyor. Böylece meyvenin kalitesini şeker oranını düşürüp bozulmalarına sebebiyet veriyor, onun için soğuk su altında tutuyorlar. Soğuk duş yapıldıktan sonra meyveler temiz bir suyla durulanıp paketlenmeden önce su kaybını önlemek için bitkisel bir yağ ile spreyleler. Paketleme yapıldıktan sonra soğuk hava deposunda muhafaza edilir. Tarihi insandan önce olan mısırda 1900lar da incir hasadını yapan iki işçi resmini gösteren karikatürler vardır. Hasadın bileşenleri aynıdır, birincisi meyveyi toplayıp sepete yerleştirmek diğeri ise meyveleri seçip tüketici haline getirmektir. Toplamada ve paketlemede uygulanan yöntem aynıdır. Yani asırlar boyunca değişmemiştir. Antik mısır çağı bahçeciliğin doğum yerlerinden biridir. İlk üreticiler Nil ırmağının mevsimsel selleri kontrol altına alarak tarlalarını sulamayı öğrendiler.  Ancak bu dönemde ürünü saklamayı bilmediklerinden dolay çabuk bozuluyordu. Çin 4 bin yıl önceye kadar şeftali ve armudun hasat edildiği yerdi. Yunanlılar ve Romalılar Akdeniz hattı boyunca meyve ticaretinin gelişmesine ön ayak oldular orta çağda en büyük meyve üreticileriydi. Yeni meyve ağaçlarını yetiştirmek için ağaç aşılama yöntemlerini ve çapraz ağaç döllenme yöntemlerini uyguluyorlardı. Amerika’nın orta batısında insan emeğinin tamamen elimine eden toplama ve paketle platformu kullanılmaktadır. Orta batıda insan emeğini elimine etmiş tamamen bilgisayar endeksli makinelerle tanışmıştır. Mısır bitkisini toplamak için son derece teknolojik olan biçerdöverler yok sayılmaktadırlar. İlk mekanize mısır toplayıcısı 1930lı yılların sonunda piyasaya çıkan, içten patlamalı motorlarla çalışıyordu mekanik toplayıcılar seri olarak mısırın kabuklarını çıkaramıyor, temizlemiyor ve kurutamıyordu.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Çiftçilerin kullandığı mayler tabakasının meyveler için önemi nedir?

2-       Meyvelerin tazeliğini korumak için kullanılan yöntemler ve teknikler nelerdir?

3-       İlk üretimin yapıldığı çağ ve tarımın yapıldığı yer neresidir?

4-       Tarih boyunca meyve ticaretinin gelişmesinde ön ayak olan kavimler hangileridir?

5-       Meyve aşılama ve çapraz döllenme yönteminin kullanılmaya başladığı dönem ne zamandır?

6-       Mısır bitkisinin kullanıldığı alanlar ve yararları nelerdir?

7-       Yaban mevsimi meyvesinin toplanma biçimi nasıldır?

8-       Hurma ağacının ilk yetiştiği yer neresidir?

 

Endonezya Adalarındaki Canlıların Evrimi

2 milyon yıl önce deniz sakin ve ışık saçan dünyasını açığa çıkartmak için durgundu. Hayat bu yeni cennetin daha sonrasında kolonileştirdi. Bölgeye tropikal bir ilkim hâkimdir. Endonezya adaları büyük bir alanı kaplar. Ekvator çizgisi boyunca sıralanan bu adalar sayısı 13500 kadardır. Asya ile Avusturya kıtası arasında yer alır. Endonezya’nın vahşi yaşamı birbirinden farklı iki dünyadan geldi. Ana kara Asya’dan kaplanlar, filler, maymunlar ve keseli havyam cenneti olan Avusturya’da kangurular ve türleri geldi. Bu farklılıklar Endonezya’nın zenginliğidir. Bu farklılıkların ortaya çıkması kesinlikle bir gizemdir. Sumatra adası Endonezya’nın grup adalarının batı ucunda bulunan ve Asya’ya kapısı olan bir adadır. Endonezya ormanında yaşayan canlı türleri diğer ülkelerde yaşayanlardan daha fazladır. Sumatra adasında sadece 21 türde farklı yaprak yiyen maymun türü vardır. Birçok böcek muson rüzgârları sayesinde bu adaya sürüklendiler. Şu an sumatra adasındaki hayvan sayısı Afrika’dakinden fazladır. Sumatra adasında yaşayan en çok memeli hayvan türü Asya filleridir. Bu fillerin ağırlıkları 2 tondan fazladır. Bu fillerin beslenmeleri için birçok bitkiye ihtiyaçları vardır. Besin ihtiyaçlarını karşılamak için günde 15 km yol yürünür. Bir kipon cinsi olan siemang diğer bir kolonicidir. Diğer şempanze ve maymunların arasında siemanglar Asya ile Endonezya arasında en uzun yolculuğu yapmış olanlardır. Kip onların yerleştiği bölge diğer canlılara göre daha güvenlidir. Kiponlar şarkı söylediklerinde avlanmazlar. Endonezya’da 6 farklı türde Kiponlar yaşamaktadır. Bunların yarısı sumatra adalarındadır. Endonezya’da yaşayan en büyük maymun türü orangutandır. Bu dev maymun sadece sumatra ve borneo adalarında yaşamaktadırlar. Yetişkin bir orangutanın ağırlığı 90 kilodur. Asya’dan göç eden piton yılanları orangutanların kolaylıkla öldürebilir. Orangutanlar olgun meyveleri tercih ederler. Orangutanlar bazen ağaç kabukları, böcekleri ve taze yaprakları yerler. Orangutanlar fiziksel olarak yavaştırlar. Bu açıklıklarını kapatmak için zekâlarını kullanırlar. Endonezya adalarında vahşi savaşlar yaşandı, Budistler, Hindular ve Müslümanlar birçok kez savaştılar ve adanın yönetimi sürekli el değiştirdi. Endonezya nüfusunun büyük bir kısmını Müslümanlar oluşturuyor. Endonezya’da din tıpkı doğa gibi farklı şekillere bürünmüştü. Bu İslam dünyasında kadınlar büyük bir rol oynar. Sumatranın batı ücra köşelerinde halen kara büyünün olduğuna inananlar bile vardır. Bu inanca sahip topluluk atalarının inancı hayvanların etrafında gizli olduğuna inanırlar. Atalarının ruhları sadece güçlü olan bir hayvanda vardır, bu hayvan kaplandır. Bir kaplan insanı öldürdüğünde adalet sağlanmış demektir. Endonezya’da sık sularda yaşayan mercanlar, omurgasızlar ve balıklar dünyanın hiçbir yerinde bu derece yoktur. Mercanlar bu sık sularda bir zamanlar yaşamın olduğunun göstergesidir.600 türden farklı Endonezya mercanı vardır. Bu canlıların bazıları kendi salgıladıkları yapıtların içinde ki kireç taşlarında yaşarlar. Mürekkep balıkları kılık değiştirme ustalarıdır. Güneş ışınlarının denize vurmasıyla birlikte her türlü renge bürünürler. Ayrıca görünüm olarak da değişebilirler. Mürekkep balıkları mercan dallarıyla besleniyorlar. Hinduların tapınaklarını mesken eden makatlar pirinç ve meyve ile gelen duacılarını bekliyorlar. Makatların burada önemli bir konumları vardır. Makatlar Hindu askerlerinin birer maymunu olarak kabul edilirler. Burada olmalarının sebebi adayı ve tapınakları koruduklarına inanırlar. Derin okyanus sularında mercan resiflerinin hâkim olduğu bu alanların uzağında derin deniz Seyahatçileri dolaşır. Bunlar biride manto vatozlarıdır. Bu derin sularda yaşayan diğer canlılara da ev sahipliği yaparlar. Balina okyanusun en büyük balığıdır. Yaklaşık 20 metre boyundadır. Balinaların en sevdiği yemek kalimaryadır. Günde bir ton kalimarya yer.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Sumatra adasında yaşayan en çok memeli hayvan türü hangisidir?

2-       Asya ile Endonezya arasında en uzun yolculuk yapmış hayvan türü hangisidir?

3-       Orangutan maymunlarının beslenmeleri nasıldır?

4-       Endonezya adaların da ki vahşi savaşlar kimler arasında yaşanmıştır?

5-       Endonezya’da yaşayan şamanlar adaleti nasıl sağlıyorlar?

6-       Endonezya’da ki kaplanların sevdiği av olan hayvan hangisidir?

7-       Makatların jabanya adasında ki insanlar için önemi ve konumu nedir?

8-       Duong balıklarının nesillerinin tükenmesinin nedeni nedir?

 

Evrimcilere Göre Evrim Kuramı Ne Kadar Geçerlidir Sorusunun Bilimsel Kanıtları

Gökyüzünden okyanus derinliklerine kadar dünyamızın her noktasında hayatın izlerini taşıyor. Bazılarına göre bu bir mucizedir. Peki, bilim tüm bu var oluşu açıklayabilir mi? Evrim teorisi 150 yıldır eleştirilere hedef oluyor. Teoride ki boşlukları bir yaratanın varlığına işaret ettiği öne sürülüyor. Peki, kim haklı? Bilim dünyasının ses getiren sorusu soruluyor. Darvin haklımıydı, haksız mıydı? Kimine göre dünya çok karmaşık, bunun arkasında mutlak bir yaratan olduğuna inanılır. Kimine göre Darw inin ortaya atmış olduğu evrim teorisinde dünyanın bir yaratana ihtiyacı olmadığına açıklamıştır. Peki, Darvin haklı mıydı? Darwın ortaya atmış olduğu teoriyi biri çürütürse tüm teori tehlikeye girebilir. İlk olarak yaşamın ne zaman başladığı sorusu sorulur. Darwın yaşamın ilk olarak nasıl başladığını bilmiyor, ama çok eski 100 milyon yıl öncelerine dayandığına inanıyordu. Ama pek çok rakibi hayatın çok genç olduğu ve tanrının yaşayan tüm canlıları son 10 bin yıl önce yarattığına inanıyor. Peki yaşam ne zaman başlamıştı. Avustralya batısında jeolog martinsi dünyanın en yaşlı fosilini arıyor. Fosiller uzun yıllar boyunca yaşanmış canlı kalıntılarıdır. Avustralya’da ki bu fosiller dünyanın en şaşırtıcı bulgularını taşıyorlar. Her şeyin başladığı döneme kadar uzanıyorlar. Yaşama dair en eski kalıntıları burada barındırıyorlar. Bu kalıntılar sadece canlı organizmalar sonucu oluşmuştur. Bunlar denizde yaşayan bakteri kolonilerinin oluşturduğu fosilleşmiş stramatolitlerdir. Biyologlar dünyada ki tüm yaşamın bu tür organizmalarda evrimleştiğini düşünüyorlar. Hatta insanlar bile. Avustralya’nın köpek balığı körfezinde bugün hala stramatolit kolonilerine rastlanılabiliyor. Bilim adamları dünyanın en eski fosilin kaç yaşında olduğunu öğrenmek için, güvenilir ve şaşmaz bir yöntem kullanıyor. Radyometre yöntemi. Kayalarda ki bozulan noktaları ölçerek yüzeyde 0.1 hata payıyla taşların yaşını öğrenebiliyorlar. Avustralya’da ki fosilleşmiş stramatolitleri incelediğinde 3,6 milyar yıl yaşında olduğu tespit etmişlerdir. Böylece Darwin’in dediği gibi canlıların yaşamı eskilere dayandığına bir kanıt oluşturdu. Darwın yaşamın, ilk basit şekilde olduğunu var sayıyor. Yapılan araştırmalarda ilk basit canlılar olan bakterilerde oluştuğu tespit edilmiştir. Canlılar ne zaman karmaşık ve çeşitli bir hal aldıysa sonra ki 1400 milyon yıllara gelindiğinde değişiklikler meydana geliyor. Yeryüzünde ki tek yaşam formu olan tek hücreli basit canlılar oluyor. 2.1 milyar yıl önce canlıların %99 unda gördüğümüz türde tek hücreli canlılarla karşılaşıyoruz. Bunlar çekirdeği olan ilk hücrelerdir. İlk canlılara ulaşmak için bur dan 600 milyon yıl önceye gitmemiz gerekiyor. Daha önce ortaya çıkan basit yaşam formlarında daha farklıdır. Yaşamın zamanla karmaşık aldığının göstergesidir. Fosillerde yapılan testlerde Darwin’in yaşamın basit formlarda başladığı daha sonra ki zamanlarda karmaşık bir hal almadığı yönünde ki görüşünü kanıtlıyor. Canlılar aynı anda yaratılmamış aksine gelişmeleri milyonlarca yıl önce almış. Darwının en önemli düşüncesi yaşamın nasıl karmaşık yapı kazandığına dair açıklamalardır. Darwın yeni türleri oluşturan gücün doğal bir süreç olduğunu söyledi. Buna doğal seleksiyon adını verdi. Yani canlılar doğal bir yolla evrimleştiğini söylüyor. Darwine göre çeşitlilik çevrenin etkisiyle olduğunu savunuyor. Evrimciler bazı insanlar dâhil karada yaşayan tüm büyük canlıların suda çıkıp yürümeye başlayıp, balıklardan geldiğine iddia ediyorlar. Yapılana araştırmalarda bunlara delil oluşturacak fosil ve kalıntılar bulundu. Yapılan tüm araştırmalar yaşamın evrimleştiğin gösteriyor, ama dönüşümün nasıl olduğunu hala gizemlidir. 1950 yılların başında yapılan araştırmada genetik bilgi aktaran DNA’nın yapısına ulaşıldı. Bir hayvan yaşam kılavuzunun bir nesilden diğer nesiler aktarmak için DNA’sını kopyalamak zorundadır. DNA değiştiğinde genlerde değişiyor dolayısıyla hayvanın kendiside değişiyor.1970lerde yapılan araştırmada insanlarda ki genler ile diğer canlılar da ki genlerde pek bir farklılığın olmadığı görüldü. DNA’mızın %96 sı bir şempanze ile aynı olduğu görüldü.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Yaşama dair en eski kalıntıların bulunduğu yer ve fosilin adı nedir?

2-       Bilim adamlarının dünyanın en eski fosillerinin öğrenmek için kullandıkları yöntem hangisidir?

3-       Darwın göre ilk yaşam nasıl başlamıştır?

4-       Canlılar ne zaman karmaşık ve çeşitli bir hal almıştır?

5-       Darwının yeni türleri oluşturan sürecin doğal seleksiyon olduğunu söylüyor bu doğal seleksiyon nedir?

6-       Evrime göre canlıların hayatta kalmasını sağlayan faktörler nelerdir?

7-       Dişiler neden nesiller boyunca daha gösterişli ve renkli erkekleri tercih etmişlerdir?

8-       İnsan kalbine benzeyen ve denizde yaşayan canlı türü hangisidir?

Fil Gergedan Hippopotam ve Buffalo Hayat Döngüleri Bir Arada

Erkek fillerin yaşamı süre içinde başlar. Yetişkinleri rahatsız etmesine rağmen yavrular yaramazlık yapmayı yeğliyor. Sindirime değer buldukları her şeye sahte saldırı düzenleyip itip kalkarlar ancak insanlara tehdit oluşturmazlar. Erkek filler üstünlük ve çiftleşebilme mücadelesi veriyor ayrıca hormonları fazla çalıştıklarında şakaklarında ki bezlerde salgı çıkartırlar. Acilin çiftleşmek istiyorlar, o yüzden sinirli ve saldırgan oluyorlar. Fillerin karın bölgelerinde acayip ses çıkartırlar. Filin yüksekliği 6 metre, ağırlığı 6 tonu bulabilir. Fillerin akılları kolayca karışabilir sinirsiz ve kararsız olduğunda saldırı düzenleyebilirler. Birçok uzman fillerin sahte ve gerçek saldırmaları ayırt edebilirler. İnsan katili olan buffalolar çok tehlikeli hayvanlardır. Avcılar bunlara intikam arayanlar diyorlar. İyi bir buffalo avcısı olan Yuhan kallis den daha iyi kim bilir, vahşi yaşama küçüklüğünden beri Yuhanın tutkusu olmuştur. Yuhan yaralı bir buffalonun gücünü zor yoldan öğrendi. buffalo avı çok güç olan bir hayvandır. Yaralandığı zaman çok tehlikeli olur. Bazı yaşlı erkeklerden daha saldırgan olabilir. İsabetsiz atış sonucu yaralanan buffalo skotların arasına kaçtı. Yaralı hayvanı izleyip acısına son vermek için gruplar birbirinden ayrıldı. Buffaloyu görmeden horultusunu duyulabiliyordu. Buda saldırıya geçtiğini gösteriyor. Yardım etmek için profesyonel avcıya doğru koştum. Tabi hareketi fark etti bana doğru yoğunlaştı ve boynuzu ile ayak bileğime vurdu. Ayak bileğim kırıldı. Sonra kaldırıp havaya fırlattı. Vücudumun parçalandığını duyuyordum dua ettim öleceğimi biliyordum. Ondan kurtulmanın bir yolu yoktu.  Ama nasıl olduğunu bende anlamadan tesadüfî kurtuldum. Erkek bir buffalonun ağırlığı bir tonu geçebiliyor. İri cüssesinin yanı sıra toynakları ve iki keskin boynuzu sayesinde ölümcül bir rakip haline geliyor. Bir buffalonun çıkardığı ses bütün sürüyü harekete geçirebilir. Ot yiyerek besleniyorlar. Otla beslenen siyah gergedanlar sığ ağaçların arasında yiyecek bulmaya çıkarlar. Ancak biraz daha farklı iki gergedan türü daha var. Siyah gergedan kavrama özelliği olan dudağı sayesinde dallardaki yaprakları toplayabiliyor. Beyaz gergedanın dudağı daha geniştir. Otları dudağı ile aynı hipopotamın, dudağı ile yaptığı gibi koparır. Dişleri yiyecek toplamayla hiç alakası yoktur. Dişler sadece yiyecek içindir. Oto bur olan beyaz gergedan ağırlığı yaklaşık olarak 3 tonu bulan bu hayvan tank gibidir. Siyah gergedan gözleri iyi görmez, tehlike karşısında ses ve kokudan yararlanır. İnsanüstü avcı konusuna geldiğinde, insan ile hayvan arasında umum vardı. Son birkaç yüzyıldır, hayvan varlığı için tehdit oluşturuyoruz. Hipopotamların güney Afrika da diğer hayvanlardan daha fazla insan öldürdüğü biliniyor. Bu hayvanlar su içinde yatarak dinlenirler. Hantal yapısına rağmen çok hızlı bir şekilde hareket ediyorlar. Hipopotamların ter bezleri olmadığından günün büyük bir bölümünü, kavurucu Afrika güneşinden uzak suyun içinde geçirirler güneş battıktan sonra karaya çıkarlar. Bu hayvanlar bir gecede 50 kilo ot yiyebilirler. Hipopotamlar otları dişleri yerine dudaklarıyla koparırlar ve öğütücü dişler sayesinde yiyilir. Dişler savunma silahlarıdır. Bu oto bur hayvanlar çabuk öfkeleniyor ve hızlı koşuyorlar ister fil ister gergedan ister bufalo ister hipopotam olsun sıkıştıklarında evrimin onlara hazırladığı şeyi yapmaktan başka seçenekleri kalmıyor. Yani saldırıyorlar. Dışarıda barışçıl olarak görülen bu vejetaryenlerin gücü hafife almamak gerekir.

 Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1.       Filler tehlike karşısında kendilerini, korumak için nasıl bir yol izliyorlar?

2.       Buffalolar yararlanırken intikam almak için bilinçli mi hareket ediyorlar?

3.       Siyah gergedanlar yiyeceklerini hangi organın gelişmesi sonucu rahat alıyorlar?

4.       Gergedanlar gözleri iyi görmediğinde tehlikeyi nasıl fark ediyorlar?

5.       Hipopotamlar dinlenmek için nasıl bir ortamı seçerler?

6.       Afrika’da en çok hangi memeli hayvan can aldığı söylenebilir?

7.       Hipopotamlar gündüzleri yaşamlarını suyun içinde geçirmelerinin temel sebebi nedir?

8.       Hayvanların insanlara saldırmalarının altında yatan temel davranış nedir?

 

Evrim Dünya Dışı Yaşam Mavi Ay (Evrim)

Her zaman avlayan ve avlanan olacaktır. Bu hayatta kalma savaşı dünyadaki yaşamın kaderini şekillendiren ana güç olmuştur. Bilim adamları bunun mavi ayda hiç güç olmayacağını söylüyorlardı. Hayat her yerde büyüyecek, mutasyona uğrayacak ve bunların doğal seleksiyon takip edecektir. Bu süreç yer çekimi ve izafiyet teorisi kadar evrenseldir. Burada yaşam 5 milyar yıl yaşındadır. Ama nasıl oluyor da mavi ay gibi yabancı bir dünyada yaşam başlıyor. Cevap en son uzay buluşlarından biriyle geliyor. Süper novofa patlaması o kadar parlaktır ki, bazı galaksilerin tamamını aydınlatır. Canlılığıyla birlikte geride bir nebula, engin bir gaz ve toz bulutu bırakır. Hayat için karbon ve elementler oluşur. Organik madde bakımından zengin olmasıdır. İnsan vücudu oluşturan aminoasitler, uzayda görebiliyoruz. Bu temel taşlar bütün galaksilerde görülüyorsa, neden yaşam yaygın olmasın. Mavi ay birçok yönde özellikle orman açısından dünyamızdan daha zengindir. Mavi ay da bitkiler ve hormonlar vardır. Bu dünyanın tabanı gökyüzünde oluşan bir denizdir. Burada bulunan ağaçlar dünyada kinden 8 kat daha büyürler. Mavi ay yoğun atmosferi büyük yaratıkları beslemek için çok uygundur. Mavi ay bir kargaşa ve karmaşa diyarıdır. Mavi ay da ki orman yangınlarının azgın olmasının sebebi oksijen ve rüzgârın sürüklenmesidir. Tahribat son derece yüksektir. Mavi ay da ki yoğun atmosfer bitkilerin havada asılı kalmasını sağlar. Atmosfer büyük bir zenginliği sunuyor. Mavi ay da 5 gün aydınlık 5 gün karanlık oluyor. Mavi ay da gök balinaları da yaşamaktadır. Yıldırımlar çakması sonucunda ormanı ateşe veriyor. Yangın çok büyük ve her şey kül oluyor. Hidrojen dolu balon bitkileri tulumları gezegenin yüzeyine saçarak, bombalar gibi patlıyor. Bu yıkımdan yeni bir hayat doğacaktır. Mavi ay da yaşam milyonlarca yıl yaptığı gibi gelişmeye devam edecektir.

 Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Mavi ay gibi yabancı bir dünya da yaşam nasıl başlıyor?

2-       Dünyamız yaşam için en uygun gezegen olduğunu düşünüyoruz. Gerçekten öyle midir?

3-       Mavi ay hangi özelliğinden dolayı farklıdır?

4-       Atmosfer de yoğun olan bitkilerin havada kalmasını sağlayan faktörler nelerdir?

5-       Mavi Ay’a benzer bir yer daha bulabilecek miyiz?

 

Örümceklerin 400 Milyon Yıllık Evriminde Kazandıkları Avlanma Yetenekleri

Yeni Zelanda da Doktor Saymen polart dünyanın en gelişmiş örümceklerini inceleyen bilim adamıdır. Örümceklerin kaçmaması için çok sıkı bir güvenlik önlemleri almıştır. Ofisine gelip kâğıtları açacağı yere, çantasını açıp bir kasa avcı hayvanı çıkartıyor. Bu hayvanın akılsız olmadığını öğreniyor. Eskiden herkes örümceklerin önceden programlanmış küçük robotlar olduğunu düşünüyordu. Ancak incelediğimizde çok karmaşık yapıları ile karşılaşıyorduk. Bazıları küçük memelilere kadar zekidirler. Günümüzde ki birçok örümcek 400 milyon yıl önce evrim sonucu oluştu. Örümceklerin her şeyi insanların kinden farklıdır. Davranışları vahşi ve şaşırtıcı olarak görülebiliyor. Egzotik ve diğer özellikleri böcek avlarıyla yaptıkları silahlı bir yarışın sonucudur. Bu yarış ilk örümceğin evrim geçirmesiyle başladı. İlk tasarım öylesine başarılıydı ki günümüzde hala ilkel atalarına benzeyen örümcekler var.  Tarantula, örümceklerin iri ve tüylü kaba mağara adamı gibidir. 8 basit gözü aydınlık ile karanlığı zor ayırt edebiliyor. Tarantulanın boyu uzun bacaklarıyla birlikte nerdeyse 30 cm ulaşabilir. Ancak ilkel olmasına rağmen hayatta kalınacak şekilde tasarlanmıştır. Tarantula yeterince büyüdüğü zaman dış iskeletini eski bir palto gibi değiştirerek çıkartıp atıyor. Örümcekler hemen hemen her yerde yaşarlar. Bir kısımları yaşamlarını suyun yüzeyinde sürdürürken, bir kaçı da yaşamlarını suyun dibinde geçiriyorlar. Örümceklerin yeni silahı zehirleridir. Avustralya ya, insanlar örümceklerden sonra geldiğine inanılır örümceklerin yılanlar gibi zehirlediklerini biliyoruz. Başlarının içinde ki bezleri sıkarak içi boş dişlerinde zehir verirler. Zehir sinirlere uyarıcı gönderilmesini engelleyerek felç eder. Örümcekler avlarına tuzak koyarak avlarlar. Örümcekler ağlar yaparak avlarını tuzaklarına düşürürler. Örümcek ağlarının moleküller yapısı inanılmaz derece sağlam, kopması için uzun bir mesafeye kadar çekmeniz gerekir. Çünkü son dere dayanıklıdır. Yapılana araştırmalarda örümcek ağının çelikten daha sağlam olduğu görülmüş. Örümcek ağlarının çeşitleri de vardır. Sağlamlık, esneklik ve yapışkanlık gibi… Başta sıvı olan bu ağ uzandıkça katılaşıyor. Örümcekler avları canlı ama hareketsiz olmasını istiyor. Onun için ağlarına takılan avlar felç oluyor, böylece yiyorlar. İpeğin bir sanat eseri gibi örülmesi hiç şaşırtıcı değil hatta hiç örülmese de olur. Örümcekler onu kullanmak için daha karmaşık yollar buluyorlar. Ağ atan örümcek ördüğü esnek ve küçük ağı her şeyden habersiz balık ağı gibi avın üstüne atabilmek için ön ayakları ile tutarlar. Daha kesin olabilmek için örümcek, yaprağına dışkı yaparak menzilini belirler. Tüküren örümcek pusu kurarak avlanır. Tüküren örümcek toksin tutkal püskürtür ve hedefi ölümcül şekilde vurur. Nerdeyse kör olan bu örümcek yaklaşan avlarını titreşimle anlar. Hedefi 2,5 cm vurur. Dola meles örümceği gerçek bir balık avcısıdır. Suyu bir ağ gibi kullanarak avın suda yaratacağı titreşimleri eğilerek bekliyor. Saldırı bir hareket karmaşasıdır böylece avını yakalamış olur. Yengeç örümceği ise içgüdüleriyle hareket etmektedir. Tropik bölgede yaşayan örümcekler çok ilginç yöntemler geliştirmişlerdir. Örneğin tavus kuşu örümceği aynı kuşlar gibi göz kamaştırıcı gösterilerden yararlanıyorlar.  Erkek örümcekler bölge ya da dişi örümcek için kavga ediyorsa bunu hareketleriyle belli ediyorlar. Görme duyuları sayesinde iletişim kurmak için renkler ve vücut hareketleriyle yaralanıyorlar. Biri sonunda pes ediyor. Kazanan en iyi dişilerle çiftleşecek. Dişiler en büyük silahlı erkekleri tercih ederler. İnanılmaz kurnaz olan porşa örümceği titreşimli iletişim kurar. Ancak o titreşimi avını kandırmak için kullandırır. Bu avın da daha zeki olduğunun işareti olabilir. Porşa avına yaklaşırken taktik değiştiriyor. Ağa takılmış  bir böceği taklit  ederek ağa vurmaya başlıyor. Kurban İlgileniyor. Porşa saldırıyor. Böylece ölümcül oyun sona eriyor.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır  

1-       Tarantula örümceğinin genel özellikleri nelerdir?

2-       Tarantula örümceğinin beslenme şekilleri nasıldır?

3-       Örümceklerin yaşam alanları nerelerdir?

4-       Örümcekler nasıl zehir oluşturup dışarıya verebiliyorlar?

5-       Örümcekler avlarının nasıl olmasını isterler?

6-       Tüküren örümcek avının nasıl geldiğini anlar ve yakalar?

7-       Örümcekler avlanmak için geliştirdikleri tuzaklar nelerdir?

8-       Dola meles örümceğinin avlanma sitili nasıldır?

9-       Porşa örümceği avını yakalamak için uyguladığı yöntem nasıldır?

 

Pençelerin Evrimi

Bu yaşlı gezegenler milyonlarca yılda yaşam çok yavaş şekilde evrimleşti. Bitkiler önce denizde sonrada karada kolonileştiler. 500 milyon yıl öncede hayvanlar ortaya çıktı. İlk yırtıcıların kolları ya da bacakları yoktu. Küçük damlacıkları andırıyorlardı. Tarih öncesi okyanuslarda avlarını arıyorlardı. Memeliler evrimleşirken tırnak geliştirmişlerdi. Afrika kartalı olan muhteşem yırtıcılar en etkili şekilde silahlarını kuşatmış dolaşıyorlardı. Arka tırnağı neredeyse insanın serçe parmağı kadar kalınlıktaydı. Bu ayaklarla kendi ağırlıklarının 5 katı hayvanları öldürebilirlerdi. Verbetler birçok Yırtıcı hayvanın avıdırlar. Kartal çığlığı güçlü ama dağılan bir sesi var. Erkek ve dişi kartallar bazen birlikte avlanırlar. Erkek kartal verbetlerin dikkatini dağıtmak için ormanın üzerinde dolaşırlar. Bu arada dişi kartal ise sessizce aşağıya süzülür ve gizlice bir saldırıya hazırlanır. Gökyüzünden gelen tehlikelerden kaçmak için dişi kartalın manevrası verbetler göremezler ve genellikle avlanan yavru verbetler oluyor. Kartalın pençeleri kafatası ve kolları aynı anda dörde böler. Afrika kıtasının en büyüğü olan bu imparator akrep onlardan biridir. Bölgesine fazlasıyla bağlıdırlar. Kıskaç tasarımını sanat haline getiren hayvanlar yengeçlerdir. Hayatta kalma ustası olan yengeçler okyanus tabanında ve deniz kıyılarında tutun da dünyanın yaşama düşman yerlerinin bazılarında da bulunurlar. Bazı yengeçler zaragoza denizinde yaşayan yosunların altında yaşarlar. Ve yanlarından geçen balıkları yerler. Diğerleri daha derinler de dolaşır ve soğuk yaşamı tercih ederler. Kartallar pençelerini kur yapmakta kullanan gökyüzünün efendileridir. Baş döndüren romantizm söz konusu olunca hiçbir şey pençeleriyle birbirine kilitlenen deniz kartallarının akrobasi gösterileriyle boy ölçüşemezler. Dişinin ilgisini çekmek için giriştikleri bu gösteri sonucunda eşleriyle ömür boyu birlikte kalırlar. Arizona çölü halis atmacalara ev sahipliği yapıyor. Halis atmacaları birlikte avlanmayı seven hayvanlardır. Çok sosyal avcılardır. Halis atmacalarının en sevdiği yemek ağaç farelerdir. Bu fareleri güçlü pençeleriyle avlarlar. Yarasala da pençelere sahiptirler. Yarasalar o kadar sıra dışı ve kendilerine özgüdürler ki, memeliler içerisinde kendi takımını oluşturmuşlardır. Çoğu yarasalar için pençeler silah olarak görülmez. Yarasalar pençelerini yer çekimine karşı koymak için tavana asılı durmak için kullanırlar. Pençeli hayvanlar arasında en öldürücü olan büyük kedilerdir. Pençeli et oburlar içinde en seçkin avcılar kedilerdir. Bıyıkların ucundan kuyrukların sallayışına kadar baştan sona kadar yırtıcı olmak için programlanmışlardır. Keskin pençe tırnaklarıyla avlanır ve kavga ederler. Kaşınmak için de tırnaklarından faydalanırlar. Kedilerin kraliçesi daha çok gece avlanır. Kedilerden biri olan aslanlar avını yakalamak için pençelerini kullanırlar. Aslanlar kendilerinden büyük su buffalolarının güçlü pençeleriyle devirip parçalarlar. Kedi ailesinin en büyük tırnaklarına sahip Sibirya kaplanıdır. Bu hayvan ayanın güzel manzarasıyla kaplı karların yerlilerine talip olur. Kar ayakkabılarına benzeyen dev ayaklarıyla tundra boyunca dolaşır. Kaslı yapısı saatte 80 km hıza ulaşabilir. Yalnız yaşayan kaplanlar çiftleşirken bir araya gelirler. Bu hayvanlar geyikleri ve yaban domuzları avlarlar. Çitalar en hızlı kedilerdir. Saatte 110 km hızla koşuyor. Çitaların vücudunda ki her organ hız için programlanmıştır. Çitanın tırnakları diğer kedilerin tersine tamamen içeri çekilemez. Diğer kedilerinkinden kısa ve düzdürler. Dünyada ki en büyük pençelere sahip olan hayvan yaşlı ayılardır. Ayılar pençelerini sadece avlanmak için kullanmazlar. Bazen yer kazmak için bazen de ağaçlara tırmanmak içinde kullanırlar. Bu hayvanlar tepeden tırnağa kadar pençelerle donatılmış, öldürmek için programlanmışlardır.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Kartallar ormanda ki vertebleri avlamak için nasıl bir yöntem uyguluyorlar?

2-       Kıskaç tasarımını sanat haline getiren hayvanlar hangileridir?

3-       Halis atmacalarına ev sahipliği yapan alan neresidir?

4-       Halis atmacalarının birlikte avlanmalarının temel sebebi nedir?

5-       Yarasalar pencerelerini silah olarak kullanmamalarının nedeni nedir?

6-       Pençeli hayvanların en öldürücü olanına neden ihtiyar pençeli deniliyor?

7-       Kediler ailesinin en büyük tırnaklarına sahip hayvan hangisidir?

8-       Yengeçlerin yaşam alanları nerelerdir ve beslenme şekilleri nasıldır?

 

Okyanuslardan uzaya evrende yaşam ve büyük patlama öncesi hayatın Evrimi

Bilinen evrende öyle uç noktalarda olan alevler var ki onlar hakkında çok az şey biliyoruz. Uzaya son sınır denilmesinin bir sebebi vardır. Onu öğrenmemizi engelleyen şey boyutlarıdır. Evrenin büyüklüğü o kadar muhteşem ki onun ne kadar büyük olduğunu konuşmak mantıksız geliyor. Samanyolu galaksisinde gördüğümüz o yıldızlar binlerce, milyonlarca ışık yılı uzağındadırlar. Kullanılan optik aletler sayesinde güneş sistemimizin hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Güneş sistemi dünyamızdan yaklaşık olarak 150 milyon km uzaklıktadır. Plüton güneş sistemimizde ki en uzak cisim olduğunu biliyoruz. Ama Plüton kuıper kümesinin bir cismi olduğunu yapılan araştırmalarda anlaşıldı. Güneş sistemimizin güneşle başlayıp 4,7 milyar km uzağında ki Plüton da son bulduğunu sanıyorduk. Oysa Plüton un ötesinde uzayın boş olduğunu sanıyorduk. 90lı yıllarda bilim adamlarının yapmış olduğu araştırmalar da Plüton un ötesinde güneş sistemimizin bilinmeyen noktasının da kuıper kuşağı adı verdikleri yerlerde cisimler buldular. Bilim adamlarının güneş sistemimizin palmea ve kuıper kuşağında ki her hangi bir şeyle son bulduğunu sanmıyorlar. Kuıper kuşağının çok ötesinde dünya ile güneş arasında ki ortalama uzaklığının 100 bin katı uzaklıkta aut bulutu bulunuyor. Aut bulutu güneş sistemimizden çok uzaktadır. Kuıper kuşağından 30 kat daha uzağındadır. Gezegenimizde okyanuslarının bulunmasının sebebi kuyruklu yıldızlar olabilir. Kuyruklu yıldızla dolu olan bölgeyi inceleyen bilim adamları radikal bir fikir öne sürdüler. Bu fikir dünya ya suyun nerden geldiğidir. Bilim adamları kuyruklu yıldızlar da donmuş halde su bulunduğunu ve çok sayıda donmuş kuyruklu yıldız olduğunu söylüyorlar. Dünyaya kaç kuyruklu yıldızın çarptığını hesaplamak için o kuyruklu yıldızlardan okyanuslarımızda olanla yaklaşık olarak aynı su miktarı bulunduğunu görürsünüz. Kuyruklu yıldız ve dünya da ki suyun kimyasal yapısı incelendiğinde aynı olduğu görülmüştür. Okyanusların diplerinde basınç aşırı derecededir. Okyanuslarda şimdiye kadar yaşayan 200 canlı bulunmuştur. Bazı bilim adamları hala keşfedilmeyip bekleyen 25 milyon deniz türü olduğunu söylüyorlar. California da bilim adamlarını 5 yıl üzerinde çalışıp geliştirdiği ESP cihazı deniz diplerinde ki yaşamı yakından takip etmelerine yardımcı oluyor. Gezegenimizde başka evrenin yani yaşamın olup olmadığını da inceleyecektir. Okyanusa sahip gezegenin yalnız dünya olmadığını da gösterebilir. Bilim adamları essel adasında ki buzları aşmak için madeni parayı kullanmak için yeterli oluyor. Bunun sebebi metallerin harika ısı ileticileri olmaları ve etrafında ki atmosferde enerji toplamalarıdır. Galaksi ve galaksilerimiz milyarlarca yıldızla doludur. Ama içlerinden birine yaklaşmayı başaramamışlardır. Çünkü kozmik cisimler üzerinde deneyler yapamıyorlar. Evren her gün büyüyor, genişlemesi artıyor. Bazı bilim adamları Evrenin düz olduğunu, bazı bilim adamları ise evrenin bir simit şeklinde olup bazı bilim adamları ise evrenin küre şeklinde olduğunu düşünüyorlar. Evren nasıl meydana geldiği, büyük patlama teorisine göre uzay ve diğer her şey 13,7 milyar yıl önce yaşanan muazzam bir patlama sonucu oluştuğunu söylüyor. Evren bilimciler arasında en gözde olan bir teori vardır. Bu teoride büyük patlamanın iki evrenin birbirine çarpması sonucu olduğu yönündedir. Artık ereni tanımlamak için zar kelimesini de kullanıyorlar. Tüm evreni ve zamanı levha halinde çıkarırsanız bu bir zardır. Belki kâinatta başka levhalarda vardır. Bizimle etkileşime geçip ve evrenimizde enerji verenleri de olabilir. Büyük patlamada buna benzer bir şey olabilir. İki evrenin yani iki zarın etkileşiminden evrenimizin geliştirmek için gereken ısı basıncı ve enerjiyi meydana getirip, uzay zamanını oluşturabilir.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Plüton’dan sonra gelen ve güneş sistemimizin bilinmeyen noktasında bulunan cisim hangisidir?

2-       Dünyamızda okyanuslarının bulunmasının sebebi nedir?

3-       Suyun dünyaya nerden geldiğini ve nasıl oluştuğu hakkına bilgi veriniz?

4-       Deniz diplerinin neden yuvarlak olduğunu hiç düşündünüz mü?

5-       Dünyamızda 1200 km uzaklıkta ki buzlu dünyada yaşam için bir vaha olabilir mi?

6-       Bilim adamları essel adasında ki buzulları aşmak için kullandıkları metot hangisidir?

7-       Karanlık maddenin var olmasının nedeni nedir ve nasıl meydana geliyor?

8-       Deniz diplerinde canlıların yaşamını yakından takip etmeyi sağlayan cihaz nerde ve kimler tarafından geliştirildi?

En Eski Yekpare Dev Kıta Gondwana'nın Kalıntı Adası Madagaskar Gezisi

Afrika gezimizi geliştirmek için Madagaskar’a bölgesine gittik. Madagaskar hakkında çok az şey biliyoruz. Burada Fransızca konuşuyorlar. Madagaskar ulusal parkına gidiyoruz. Palva bulvarının tam ortasında duruyorlar. Palva ağaçlarından dolayı bu ismi vermişlerdir. Dünyada palva ağaçlarını görebileceğimiz tek yer burasıdır. Bunlar gibi ağaçlar bin yaşındadır. Sadece burada bulabileceğiniz bitki, hayvan,  böcekler ve sürüngenlerdir. Mesela bukalemun ve Lemur maymunları gibi hayvanları dünyanın başka yerinde bulamasınız.  Hepsi Hint okyanusunun bu kara parçasında tecrit halinde yaşıyorlar. Burada mango ağaçları da var. Mangoların tatları çok ekşidirler. Parkta gidebileceğimiz en son noktaya gideceğiz. Büyük kayaların bulunduğu sinkeye doğru yol aldık. Sinkede ki vahşi yaşamı göreceğiz. Birkaç adım attıktan sonra ilk lemuruda görüyoruz. Lemurlar 4 metre sıçrayabiliyorlar. Madagaskar’ın en büyük ulusal parklarından biri olan ranomafona parkına doğru yol almaya başladık bu kasabada nispeten modern bir benzinci bulduğumuz için çok şanslıyız. Burada pistas denilen balıklarla karşılaştık. Ülkenin batı kıyılarından güney kıyılarına gittik. Ranomafona parkına doğru giderken arazi bariz olarak değişiyordu. Kuru ovalardan dağlık arazilere çıktık ve ranomafoya ulaştığımızda tamamen yağmurluk ormanları gördük. Herkes akıllı arabanın çevreyi nasıl kurtaracağı hakkında atıp tutuyorlardı. Afrika’nın geri kalan kısmında görüldüğü ve yağmur ormanlarında ilerleyince her tarafımızda hayvanlar buluyoruz. Tek yapmamız gereken gözlerimizi açıp ilerlemek. Altın bambu lemuru en nadir görülen ve bulunan lemurlardan biridir. Sadece bu parkta yaşıyorlar. Madagaskar’ın doğu batısında bulunan bir köyde kraliyet hâkimi varmış. Kral, kraliçe ve her hangi bir üyeleriyle tanışmaya gittiğiniz zaman bir hediye götürmeniz gerekiyor. Krala götürülen hediyeler arasında pirinç ve boğalar vardır. Kralla görüşmek üzere köye gittik ve kralla görüşmemize izin verildi. Hediyelerimiz arasında tavşan vardı ama içeri sokamadık buraya gelen ilk Müslümanlar tavşan getirmedikleri için kutsal sayılmıyor.  Ve bu yüzden tavşanı içeriye sokamadık. Kralla direk konuşmayı bilmediğimiz için bir tercüman vasıtasıyla konuşacağız. Burada krala Rum hediye ederseniz oda size ikram edermiş kralla görüşüp birlikte Rum içtikten sonra ayrıldık yanından.  Ve köyü gezip insanların ne yaptıklarını görmek istedik. Komik bir yapı ile karşılaşıyoruz. Bir kapı ve köpek kapısı yerine, tavuk kapısını görüyoruz. Bu kabile Madagaskar da ki en büyük kabile olmasa da istisnai olanıdır. Hala bir kral tarafından yönetiliyor. Burada ilk Arap yerleşmecileri soyundan geliyorlar. Madagaskar’a gelirken Zambiya dan ve güney Afrika dan biraz faklı şeyler görmek istedik. Buraya gelmemizin sebebi, buranın kendine has olduğu ve bura hakkında bilgilerimizi çoğaltmaktı. Madagaskar çok büyük ir ülkeydi ve ulaşım çok zordu. Ama her köşe başında bir ödül bizi bekliyordu. Zambiyadan gelip Madagaskar’ın vahşi yaşamı konusunda onunla yarışacağımızı biliyorduk. Milyonlarca yıl önce bu dev kara parçası Afrika dan ayrılıp Hint okyanusundan yüzlerce hatta yüz binlerce km ittiğini düşünüyoruz. Çok uzun bir süre insanlar tarafından lekelenip değiştirilmeden kalan bu ada, dünyanın hiçbir yerinde bulunmayacağınız canlı türleriyle dolu olmasıdır.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Dünyada palva ağaçlarının görebileceğiz tek yer neresidir?

2-       Lemurlarlar ağaçlar arasında tek bir sıçrayışta kaç metre atlayabilirler?

3-       Madagaskar’dan batıdan güneye doğru giderken ne tür değişmeler meydana geliyor?

4-       Altın bambu lemurlarının nadiren görüldüğü yer neresidir?

5-       Lemurların ana yiyeceği nedir?

6-       Madagaskar’da ki doğu sahillerinde yaşayan kralı görmek için ne yapmanız gerekmektedir?

7-       Krala götürülen hediyeler arasında tavşan olmamasının sebebi nedir?

8-       Madagaskar’ın manzara açısından en güzel olan yeri neresidir?

Frasier Adası Ekosistemi Canlıları

Bu adanın bir sırrı vardır. Bu sır kayan kumların üzerine inşa edilmiştir. Dingolar Avustralya’nın doğu kıyısına yakın Pasifik okyanusun dalgalarıyla beslenen bu dünyanın en büyük kum adasında bütün saflığıyla yaşamaktadırlar. Rüzgârın ve denizin türbülanslı gücü dakikası dakikasına her gün frasier adasının şeklini değiştiriyor. Taze su gölleri ve tropikal yağmur ormanları tıpkı bir sihir gibi sürekli bir değişen kumral üzerinde meydana çıkar. Buranın yerlileri bin kaç yıl evvel ding oların buraya geldiğine inanırlar adanın avantajlı mevkisi devasal ziyaretçilerin bu saklı dünyanın önünde geçişi görmek için uygun bir yerdir. Kambur balinalar büyük okyanus sularında Atlantik okyanusuna göç eden balinalar 3 bin kilometrelik yolculukları sırasında en popüler dinlenme yerleri olan frasier adasında ki horvik körfezini seçerler. Frasier adası binlerce yıl kumların birikmesiyle oluşmuştur. Dünyanın en büyük kum adasıdır. Bu adanın sıcaklığı ne olursa olsun, kumlar serinliğini korurlar. Adanın nadir kaplumbağaları temiz ve az asitli sularda yaşarlar. Gölün etrafında güneşin kavrulucuğun da bunalmış 150 cm büyüklüğünde kertenkele serinlenmek için buraya gelir. Buda bize adanın dingolarla birlikte iki yırtıcının olduğunu gösterir. Kertenkelenin dilleri ve kokuları onlar için büyük bir araçtırlar. Kaplumbağaların taze yumurtaları kertenkele için yemek oluyor. Frasier adası deniz seviyesinde 200 metre yükseklikteki kumluklarda yetişen yağmur ormanlarının olduğu dünyadaki tek yerdir. Bur da ağaçların yaşamı yağmura bağlıdır. Ve birçok bitki, mantar, bakteri ve bitkilerle beslenen termitlerin yaşamı ağaçların yaşamına bağlıdır. Frasier adası ekosistem açısından çok zengin bir yerdir. Ay ışığının batmasıyla ormanda ki karanlık gölgelerin çıkmasıyla başlar. Avustralyalı başka bir hayvan ininden çıkıyor. Hem kürk hem de dikenlerden oluşan ve adına ekinda verilen bu hayvan ilginç bir yaratıktır. Yumurtalarını kendi kesesinde barındırır. Ekindalar uzun burunlarının koku alma becerisini kullanarak kolayca karıncaların ve termitlerin yerini bulur. Bu hayvanın diğer bir şaşırtıcı özelliği ise oldukça esnek ve dikenli olan dilini kendine doğru olarak kullanarak yemini kendisine doğru çekmesidir. Ekindaların çok az düşmanı vardır. Dikenleri onu koruyor. Okyanus sahilinin dışında ki diğer sıra dışı yaratıklar ormanın ay ışığı hâkim olduğunda dünyalarında uyanırlar ve ufukta gözükmeye başlarlar. Şeker flanörleri ağaçların yüksek tepelerinde güvenli olan evlerinde yaşarlar. Şeker ve bal özüyle beslenmek için evlerinden çıkarlar. Flanörler ağaçtan ağaca atlayarak giderler. Piton yılanları gece iyi göremezler ancak memelilerin yakınına geldiklerinde sıcaklıklarını iyi hissederler. Flanörler geceye özgün bir hayvan oldukları için gündüzleri uyumaya geçerler. Adanın batısında vahşi atlar veya branbiler dolaşırlar. Adanın zemini kum olması nedeniyle çimlerin yetişemeyeceği anlamına gelir. Bu yüzden tuhaf bitkilerle beslenirler. Yedikleri kum olanlarda kolik yaparlar. Tahmini olarak yaşam süreleri azdır. Frasier adasında hazine değerinde birçok bitki saklıdır. İlkel eğrelti otları ve asma bitkileri adanın her yerinde vardır. Bu bitkilerin bu adada yetişmelerinin sebebi taze sudur. Frasier adasında yetişen hayvanların, kaplumbağalar dışında yaşamaları uzun değildir. Adanın her bir tarafına yayılmış kaplumbağalar halen deniz yolunu arıyorlar. frasier adası binlerce yıldır dünyanın ortak zamanında çok kendi zamanın yaşayan sihirli ve olağanüstü bir adadır.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Frasier adasının en büyük özelliği nedir?

2-       Dünyanın en büyük kum adası nerdedir ve adı nedir?

3-       Kaplumbağalar nasıl bir suda yaşarlar?

4-       Erkek mis ördekleri dişi mis ördeklerin dikkatini çekmek için ne yapıyorlar?

5-       Yağmur ormanlarının dünyada tek olduğu yer neresidir?

6-       İlginç olan ekinda hayvanlarının genel özellikleri hakkında bilgi veriniz?

7-       Flanör hayvanları ne ile beslenir?

8-       İlkel eğrelti otları ve asma bitkilerin frasier adasında yetişmesinin sebebi nedir?

Fosil Kalıntılara Dayalı Olası Jurasik Dönemin Uçan Yaratıklarının Sanal ve Nesnel Canlandırmaları

                                        

Uçan ilk büyük canlılardı. Ancak bu tuhaf gövdeleriyle nasıl havalandıklarını anlamak güçtür. Bunlar literezorlardır.150 milyon yıl boyunca gökyüzünün hâkimiydiler.220 milyon yıl önce bu yetenekleri onları bütün büyük canlılardan ayırıyordu. Kuşlar henüz ortalıkta yoktu. Literezorların nasıl uçtuğunu öğrenmek için kuşların ve yarasaların kanatlarına bakmak gerekir. Bütün uçan hayvanlar uçmak için, ellerini, kemiklerini ve parmaklarını kullanıyorlar. Ama bunları farklı şekillerde yaparlar. Kuşlar 4. ve 5. Parmaklarını kaybetmişler. İl 3 parmağının kemikleri ise tüyler için gerekli desteği oluştururlar. Yarasaların ki ise farklı hikâyedir.4 kemik parmağı uzanmıştır ve kanat zarını destekler, başparmakta serbesttir. Literezolar da küçük parmak yok olmuştur. Yüzük parmağın olağanüstü büyümüştür. Literezorların en göze çarpan yönü ise bütün kanalı destekleyen mega parmaktır. Kanada da ortaya çıkan bir fosil bulgusu ile literezoların dinozorlarla çatıştığına delil olabilir. Dinozor eyalet parkı bir zamanlar kuzey Amerika’nın serengitisidi. Burada ki literezolar yeryüzünde ki tehlikelerden uzak duruyorlardı. Literezorların güçlü oldukları yer gökyüzüdür. Uçmak yeryüzünde kalmanın en garanti yoludur. Kuşlar evrimleşmeden literezolar 70 yıl boyunca gökyüzünde tek başlarındaydı. Dünyanın dört bir yanına dağılıp farklı türleri evrimleştirdiler. Uçmak dışında kuşlarla bir ortak özellikleri vardır. Bildiğimiz kadarıyla literezoların dişleri yoktur büyük olasılıkla besçillerdi. Ölmüş dinozorların cesetleri ile beslenmiş olabilirler. Havacılık mühendisi crall mancy losemberg almatosu gibi ilk uçuş araçları icat etmesiyle birlikte İngiliz tanımlı insan enerjisiyle uçuşa geçen ilk araçtır. Literezorların yavruları kertenkele ve yılanlar gibi canlı mı dünyaya geliyor muydu yoksa yumurtalardan mı dünyaya geliyordu? Bu soru yakın zamanda cinde cevap buldu. 2 paleontolog küçük embriyo pozisyonunda bir literezor fosilini buldular. Bu fosil yumurtanın içerisinde ki bir literezor yavrusuydu. Yumurtanın kâşifi yüzyılın buluşuydu. Literezorlar hakkında önemli bilgi veriyordu. Ama genç literezorların ne zaman oluşmaya başladığı belirsizdi. Literezorlar ilk yumurtadan çıktıkları zaman hemen uçmuyorlardı. Yavru kuşlar ve yarasalar bunu yapamaz. Çünkü oranları dengesizdi. Literezorların yumurtadan çıkar çıkmaz uçtuklarının tezini savunabilmek için alwının daha çok kanıta ihtiyacı olduğunu var sayıyor. Az bulunan bir dizi fosilleri bir araya getiriyor. 3 farklı yaşta aynı tip literezolar, kolu oluşturulan kemiklerin uzunluğunu ölçüyor, sonrada mega parmakları ölçüyor. Alwın mega parmakların aynı oranda büyüdüğünü savunuyor. Yani kanattaki eklemlerin oranı değişmiyor. Uçmak ile ilgisi olmayan kemikleri de ölçüyor. Örneğin gaga gibi ve bu kemik bulutlarının değiştiğini görüyor. Sonuçta uçmaya yarayan kemiklerin aynı oranda büyüdüğü ortaya çıkıyor. Literezor yavruları ile ilgili ipuçları bir araya gelmeye başladı. Bütün ön uzunları eksiksiz ve kanat zarları vardır. Bu küçük literezorlar uçabiliyor. Moğolistan’ın iç kesimlerinde yakın zamanda bir fosil bulundu. Bu fosilde literezorların sadece kanatlarında değil vücudunda da tüyler olduğuna dair bir kanıttı bu aynı zamanda çok güçlü bir hayvandı. Ama sadece sıcakkanlı canlıları ısıyı muhafaza etmek için tüylere ihtiyaç olur. Bir teoriye göre gökyüzünden düşen gök taşı literezorların yok olmasına sebep olmuştur. Gökyüzünü kuşlar ve yarasalara bırakıyorlar Ancak tüm görkemlerine rağmen hiçbir zaman bugüne kadar uçmuş olan yaratıkların en büyüğünün ihtişamını yakalamayacaktır.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Yeryüzünde uçan ilk büyük canlılar hangisidir?

2-       Bütün uçan hayvanlar uçmak için ne yapıyorlar?

3-       Dinozorlarla literezorların ilk çatıştığına dair fosil nerde bulunmuştur?

4-       Literezorlar uçmayı nasıl başarmışlardır?

5-       Literezorların yavrular canlı mı dünyaya geliyor yoksa yumurtadan mı çıkıyor?

6-       Literezorların güçlü oldukları alan neresidir?

7-       Yavru literezorlar ilk oluşmaya başladıkları zaman uçabiliyorlar mıydı?

8-       Literezorlar sıcakkanlı olabilirler mi? Nedeniyle birlikte açıklayınız.

 

Endonezya Suwesi Adası Canlıları

Bu gizemli adada dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan eşsiz gaip türde hayvanlar vardır. Uzak mesafelerde yolculuk yapan insanlar değişik mağaralar buldular ve bunları kameralara kaydettiler. İnsanlar buraya geldiklerinde daha önce hiç görmedikleri hayvanlarla karşılaşmıştırlar. Bu hayvanların görüntüleri de kameraya kaydetmişlerdi. Bu garip hayvanların suwesi adasına nasıl geldiklerini kimse bilmiyor. Bu bilmecenin çözümü en az hayvanlar kadar ilgi çekici gizemlerle doludur. Endonezya da ki tüm takımadaları içindeki suwessi adası en ilgi çekici olanıdır. Doğa bilimcileri kuşaklar boyu bu adayı çözmeye başlamıştırlar. Endonezya 13500 adadan oluşuyor. Asya ile Avustralya kıtaları arasında 5000 km alana yayılıyor. En büyük adalar zinciridir. Suwessi adası iki kıtan tam ortasında bulunuyor ve zincirin kalbini oluşturuyor. Hatta şekli bile diğerlerinden farklıdır. Sewessinin vahşi yaşamı gizemini Asya maymunlarıyla Avustralya’nın kuskus türü maymunların buraya nasıl geldiklerini çözmeye çalışıyorlar. Bu maymunlar siyah taçlı makat cinsleri olarak biliniyor. Bir zamanlar çok iyi yüzücüyken, artık bunu pek başaramıyorlar. Ormandaki günlerin çoğunu yiyecek arayarak geçiriyorlar. Suwesi adası etrafı okyanuslarla çevrilmiş durumdadır. Suyun altında ki kayalıkların yüzeyi hayatla doludur. Renkler ve değişik şekillerde muhteşem bir manzara sunuyorlar. Bu adada 2 binden daha fazla farklı çeşitlerde canlı türü vardır. Okyanus aynı zamanda insanları da bu adaya çekmiştir. Denizcilikle uğraşan insanlar ilk olarak 4 bin yıl önce buraya geldiler. İlk göçmen dalgasını onlar başlattı. Gemi yapma yetenekleri onların hayatında önemli bir yer tutuyor. Jibon türü Asya maymunları yağmur ormanlarının en üst bölgesinde yaşıyor ve beslenmek için orada olgunlaşmış olan meyveleri arıyorlar. İncirler onlar için özel bir tadı vardır. Fakat jibonlar böcek, yaprak ve meyvede yiyorlar. Güney Endonezya’nın ruhları batı adalarına yayılmış tapınaklarında bulunuyor. Tapınakların olduğu yerde her zaman maymunda olur. Bu gibi yerlerde ki maymunlar kutsal sayılıyor. Piramatlar suwesi adalarında ayrı diğer adalara suyun altından geçiş yaparak gitmişlerdi. Fakat jibon maymunları bunu başarmamıştır. Bu adada ki makatların varlığı adanın en büyük gizemi ağaçlarda sallanamamış ve kesinlikle 100 km okyanus boşluğunda geçip yüzememişlerdi. Birçok keseli hayvan Avustralya’nın 110 km güneyinde ki yeni Gine adasına göç etti. İkisinin arasında ki deniz tabanı çok sık bu yüzden birkaç milyon yılda deniz ne zaman çekilse Avustralya ve yeni Gine adaları daha çok birleşti. Saçlı bir tür olan kuskus maymunları karşıya geçebildi. Çok büyük bir ada olan yeni Gine Endonezya takımadalarının doğu ucunu gösteriyor. Dünya’da ikinci en büyük adadır. Büyük Asya memelileri yokluğunda Avustralya istilacılar tuhaf ve muhteşem dünyayı kendilerin yaptılar. Yeni Gine de kangurular ağaçta yaşıyorlar, çevik küçük kangurular üreme hatları için mücadele ediyorlar. Bu küçük kangurular birçok keseli hayvan gibi yeni Gine den Endonezya takımadalarına geçiş yapamadı sadece kuskus türü maymunlar geçiş yapabildi. Bazı teorilere göre suwesi adası yazboz adasıdır, milyonlarca yıl önce bir değil birçok adadan oluşuyordu. Bunun iki parçası bir zamanlar yeni Gine’nin 800 km doğusuna aittir. Dünyanın kabuğu harekete geçince bu ufak kara parçaları kırıldı ve milyonlarca yıl önce yeni Gine’nin bölümleriyle çarpışmasıyla yavaş yavaş süresi adası bir araya geldi. Bir teoriye göre balıklar ve kuskus cinsi maymunlar bu adalarla birlikte harekete geçtiler .  

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Endonezya adası hangi kıtalar arasında bulunuyor?

2-       Suwesi adasının vahşi yaşamını oluşturan hayvanlar bu adaya nasıl gelmişlerdir?

3-       İlk göçmen dalgasını oluşturan insanlar ne ile uğraşıyorlardı?

4-       Jimbom türü Asya maymunlarının yaşam alanları neresidir?

5-       Suwesi adasında piramatlar diğer adalara nasıl geçiş yapmışlardır?

6-       Dünyada ikinci en büyük ada hangisidir?

7-       Kuskus maymunları çoğu zamanı nasıl geçiriyorlar?

8-       Endonezya’da ki evlerin yapımı ve mimari görüntüsü nasıldır?

9-       Tatlı su balıklarının atalarının nerde geldiklerini hakkında bilgi veriniz?

 

Yaşamın Hayatın Kökeni ve Evrimi

Dünyadaki hayat uzun öncesi süreye dayanır. Peki, ilk olarak neden burada başladı. Kimi hayatın meteorlarla geldiğine kimi hayatın ilk çağlarda ılık bir havuzdan geldiğine inanıyor. 1953 yılında bir bilim adamları bu sorulara cevap verdiğinde dünya sarsmıştı. Cevap ilkel çorbaydı acaba bu teori doğrumuydu. Danimarka’dan havaiye kadar bilim adamları yaşamın nasıl başladığına dair araştırmalar yaptılar. Yaşamı kendileri yaratarak, her biri hayatın kaynağını kendileri bulmaya çalışıyorlar. Dünyanın her bir yanından gelen bilim adamları bir ilki gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Laboratuarda tesadüfî yaşamı oluşturma çabaları içerisindedirler. Danimarkalı bilim adamı stene rasmussen organik ve inorganik bileşikleri karıştırdıklarını söylüyorlar. Bilinen doğal malzemelerinin canlı hale gelmesi için uğraşıyorlar. Canlı üremesini sağlayan kimya alanıdır. Miller deneyi kısa sürede çevrelerde sorgulanmaya başladı. Eski dünyada güneş ışınlarının mor ötesini engelleyen ozon tabakası yoktur. Bu yüzden atmosferde büyük miktarda metan ve amonyum bulunamazdı. Metan ve amonyum mor ötesi ışınlar sayesinde hızla yok ediliyor. Bu ışınlar eski dünyanın yüzeyine kolayca ulaşabilirdi. Belki bu deney eski dünya ortamını yaratamadığı dediği noktaya geri geldik. Bilim adamları yaşamın kaynağını volkanlar tetiklemiş olduğuna inanıyorlar. Biyokimya uzmanı D.Denmen havainin volkan ulusal parkında bulunan kikao dağında koşullar eski dünya iklimiyle büyük benzerlik gösteriyorlar. Dağın içinden gelen magmada ki sıcaklık bölgenin bu kısmını ısıtıyordu. Kalkere volkanik patlamadan sonra yer kabuğunun çökmesiyle oluşan kazan biçiminde ki çukurdur. Bilim adamları ilk yaşamın ortaya çıktığında dünyanın böyle çukurlarla dolu olduğuna inanıyorlar. Sıcak gaz akımları, su buharını, hidrojen sülfitini ve sülfürü emiyorlardı. Böylece bir kabuk oluşuyordu. Herkes yaşamın okyanusta başladığını düşünür. Ama dönemim okyanusunda çok fazla kalsiyum, magnezyum ve demir bulunuyordu. Yine aynı dönemde volkanlarda vardı. Bol bol yağmur yağıyordu. Şimdi tatlı su var. Deniz suyunda yapamadığınız şeyi tatlı sularda yapabiliyoruz. 4 milyar yıl önce sular eski volkanik araziler üzerinde yoğunlaşmışlardı. Ancak tatlı suyla birlikte yaşam için enerjide gerekiyordu. Isı ve kimyasal maddeler vasıtasıyla bu enerjiyi volkanlar sağlıyordu. Dünyada ki hayat sadece soğuk suda var olmazdı. Jüpiter’in buzlu uydusunda buzla kaplı bir okyanus bulunuyor. Jüpiter’in okyanusa olan Eruopa da hayat var mı diye merak ediyorlar. Eski dünya döneminde görülen basit bileşikleri meydana getiren kimyasal tepkimeler Eruopa okyanusunda gerçekleşmiş ya da şu an gerçekleşiyor olabilir. Milyarlarca yıl sonra güneşimiz kırmızı ir deve dönüşüp yıktığında Eruopa okyanusu aniden eriyecektir.  Ve güneş sistemimizde ikinci bir yaşam kaynağı olabilir.  

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1.       Yaşam ilk olarak nasıl başladı ve neden gezegenimizde ortaya çıktı?

2.       Doktor miller yaşamın kaynağını tümden değiştiren keşifi neydi?

3.       Aminoasitler nasıl oluşmuştur. Aminoasitler nasıl bir araya gelip canlı organizmayı oluşturuyorlar?

4.       Eski dünyanın yapısı nasıldı, göllerin sıcaklığı kaç dereceydi?

5.       Yaşamak için hücrenin ihtiyaç duyduğu 3 temel madde nedir?

6.       Dünyanın ve güneş sisteminin temel yapı taşları nelerdir?

7.       İlk yaşamın dayandığı köken ne zamandır?

8.       Ay’ın oluşumu hangi olay sonucu gerçekleştiğini açıklayınız?

 

Yaşamın Ortaya Çıkışı, Biyomühendislikte Yaşamın Elementlerden Sentezinin Taklidi ve Yeni    Şeyler Sentezlemeye Başlatmak

Yaşam nasıl başladı, bu çağlar boyu aklımızı kurcalamış en temel ve zor sorulardan biridir. Bilim adamları cansız bir varlığın nasıl bir araya gelerek canlı bir madde oluşturduğunu araştırıyorlar. Gezegenimiz en yüksek dağdan en derin okyanusa kadar hayat bulunuyor her yerde. Bazı bilim adamları hayatın sıcak bir volkanizma’dan doğduğunun bazıları ise okyanusun derinliklerinde suyun zemininde oluştuğunu iddia ediyor bazıları ise hayatın uzayın karanlığından oluştuğunu inanıyorlar. 1903 de İsveçli kimyacı swaptan sıra dışı bir fikir öne sürdü. Panspermiyen teorisi hayatın uzayda veya başka bir gezegende yaratıldığı ve yaşamın tohumlarını uzaydan yenidünyalara saçıldığı fikrindeydi. NASA da çalışan bilim adamları hayatın uzaydan başladığı ihtimalini araştırıyorlar. Panspermiyen teorisi tamamen imkânsız değildir. Eğer marsta hayat varsa belki hayat bu yolla gezegenimize gelmiş olabilir. Panspermiyen teorisi dünyada ki hayatın nasıl başladığını açıklasa da hayatın esas kaynağını açıklayamıyor. NASA da ki bilim adamları hayatın başlangıç maddeleri yani yaşamın temel taşlarını uzaydan geldiğine ve buraya geliş yolarlında kuyruklu yıldızla gelmiştir. Kuyruklu yıldızlar temel taşarlı taşıyorlar. Buraya yaşayan organizmalar değil, yaşayan organizmaları oluşturan bileşenleri getiriyorlar. Kuyruklu yıldızlar başta su ve toz moleküllerinden bir araya gelirler.  İçlerinde karbon, etanol ve amonyak zerreciklerini taşırlar 19. Yy da Darwın hayatın belki milyonlarca yıl önce sadece yoktan var olduğunu öne sürdü. Bu büyük tohumun bir evrim süreciyle birlikte günümüzde bu yaşamı doğurmuştur. Bütün bilim adamları hayatın başlangıcı bir mikroskobik canlılardan ibaret olduğunu ileri sürüyorlar. Bu organizmalar son ortak ata olarak biliniyor. 1953 de yapılan cesur bir deney yaşamın kaynağı konusunda ki modern bir bilimsel araştırmayı başlattı. Stora millerin deneyi dünyada ki ilk oluşumun şartlarını laboratuarda yeniden oluşturuyor. Cam şişelerde millerin dünyanın ilk atmosferi bileşenlerinin olduğuna inandığı maddeler var. Bu mader metal, amonyak ve hidrojendir. Sıcak su ise ilk okyanusları temsil ediyor ama bu deneyin anahtar niteliğindeki unsuru frankestian benzeri bir yıldırım genç gezegende yaşamış olduğu elektrik fırtınaları bir simülasyonu miller deneyi başlattı. Ertesi gün laboratuarda onu bekleyen bir sürpriz vardı. Kavanozlarda ki sulardan birinin rengi değişmişti bu maddeyi analiz ettiğinde dikkate değer bir şey buldu. Aminoasit adında ki kimyasal maddelerde, biyologların ve kimyagerlerin hayatın yapı blokları dediği maddelerde bulundu. NASA da M.J Russalla göre ilk ortaya çıkan şey metabolizmaydı. russulaya göre geldiğimiz yer büyük ölçüde demir sulfatan meydana gelen derin deniz bacalarıdır. Bu ve diğer bileşenlerin metabolizmayı tetiklediğine ve bacada çıkan hidrojen gazıyla suda çözülmüş bulunan karbondioksit arasında ki tepkimeyi hızlandıran bir katalizör görevini gördüklerine inanıyorlar ve en sonunda bu basit reaksiyon evrimleşerek metabolizma adında bir karmaşık kimyasal bir motor getirdiğini söylüyor. Metabolizma sonunda DNA ya ihtiyaç duyuldu ama başlangıç noktasında metabolizma motoru bir kaputta ihtiyaç duydu buda hücre zarıydı. Russulanın teorisi bize basit bir kimyasal tepkimenin ittiğinde daha karmaşıklaşan organik molekülleri en sonunda ilk canlı hücreyi ve gezegendeki tüm yaşamın nasıl meydana getirmiş olabileceği hakkında fikir veriyor. Biyo mühendislik yeni yaşam bilimleri üretmeyi ummanın yanında bilim dünyasına büyük doğumun gizemini açıklama ihtiyacı duyar.  

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Panspermiyen teorisine göre hayatın nasıl başladığına dair görüşü nedir?

2-       NASA da çalışan bilim adamlarına göre yaşamın temel taşları nelerdir. Dünyaya nasıl gelmiştir?

3-       Kuyruklu yıldızlar neden meydana gelmiştir?

4-       Charles Darwın yaşamın ilk olarak nasıl evrimleştiğini öne sürmüştür?

5-       Bilim adamları canlıları ilk ortak atası kim olduğunu söylüyorlar?

6-       1953 Millerin yapmış olduğu deneyde neyi ilk defa keşfe etmiştir?

7-       NASA da çalışan prof. M.R ussala göre geldiğimiz yer neresidir?

8-       Biyo mühendislik alanının en önemli özelliği ve görevi nedir?

 

Yeni Tür Oluşumu Yolunda Saro Adası(Afrika) Aslanları ve Bizonlarla Yenişmeyen Halat Misali Bir Denge Oluşmuştur. Av-Avcı İlişkisindeki Denge ve Yeni Tür Oluşumunda İzolasyon Mekanizmasının İşleyişi  90 dakika

Afrika’nın geçmiş zamanlarında sularla kaplı ormanlarında ve tarih öncesi bataklıklara büyük kedilerin egemen olduğu bir yer var. Bölgede ki dev avcıların kâbusu her yeri sardığı vahşi bir devirdir ve hiçbir şey güvende değildi. Bu bataklıklarda av arayan aslanlar var. Yaşamları suda geçen ve yalnızca belli bir bizon sürüsünü avlayan kedilerdir. Afrika da bir ada var, aslanların ve bizonların yerleştiği yer, yani saro adasıdır. Bizonların koku ve görme organları oldukça gelişmiştir. İşitmelerinde mükemmeldir. Bunlar güçlü ve tetikte olan hayvanlardır ama 6 hisleri bizonları ürkütüyor. O yakınlarda bir aslan olduğu ve onun yavrusu için geldiğini biliyor. Tüm kedilerde içgüdü olarak sulardan korkma tehlikesi vardır. Bizon anne yavrusu bataklığa götürürken aslan onu takip etmekten tereddüt bile etmiyor. Çoğu aslan bu vahşet dolu yaşamda aldığı derin yaralardan ince derileri ve kuru hava sayesinde çabuk iyileşiyor. Ama bataklık ve nemli alanlarda yaranın açık kalmasını sağlıyor. Ve Enfeksiyona açık bir hale getirir. İkiz aslanlar hep birlikte bizon sürülerinden biraz uzaklaşmaya karar veriyorlar. Bu yaralı olan aslanlar için belki kötü bir andır. Özellikle gidebileceği tek yol üzerinde su varsa ve bıyıkları hala kendilerine yabancı olan suya değdiği anda bedenlerinde ilk kez gelecekte bataklık kedileri olacaklarını hissediyorlar. Bütün aslanlar son derece tehlikeli bir gelecekleri var. Öylesine tehlikeli olan avlanmalar sırasında dişilerden birinin zaman zaman yaralanması veya ölmesi kaçınılma bir şeydi. Bu olduğu zaman gurubun bazı yavruları için ümitsiz gereksinimleri vardır. Avlanma sırasında ideal olan sayıları 8 veya 9 da tutmaları bir mecburiyettir. İçinde yaşadıkları bu ıslak ve bataklık dünya bizonları yavaşlatarak aslanların avlanma stratejilerini önemli bir nokta haline geliyor. Ama aslanlarda çubuk yıpratıyor. Hem aslanlar hem de avları bataklıkta savunmasızlar bu inişli ve çıkışlı ilişkinin kaçınılmaz ötesinde garip bir şablonlar dizisi ortaya çıkıyor. Bizon avlama stratejilerini geliştiriyor. Mevsim değişimi bölgelerine kurak iç kesimlerde gelen büyük fil sürülerinde yanında getiriyor. Kuzeyde birkaç düzine aslan yaşadığı bölgedeki diğer aslanlar filleri öldürme konusunda uzlaştılar ama bu aslanları bölgeyle bir yeteneği yok gövdeleri bu av için uygun olmasına rağmen sonuçta hiç ilgi göstermiyorlar. Aslanlar çabuk öğrenirler ama geleneklerine bağlı kalırlar. Ve burada o alışkanlıklar bizon avlamaktır. 43°  sıcaklık etkisiyle bizonlar harekete geçiyor. Ve etrafa yayıyor çarpık boynuz kuzeye doğru bakıyor ve sınırı belirliyor. Sürülerin en yenisi bile kendilerini tanıyorlar. Geçmiş anıların başarısı ve bölge hakkında bilgileriyle aslanlar av stratejilerinin değişmez hesaplarını yapıyorlar daha önce defalarca uygulanacakları oyun planlarına uygulamak için yerlerini almaya hazırlanıyorlar. Dişi aslanlar geçmiş çarpışmaları hatırladıkları için sürüyü görmezden geliyor ve etrafından dolaşıyorlar. Bizonların nerde savunmasız olduğunu iyi biliyorlar ilerde sürünün kendini derin suların eşiğine saptıkları yerde tüm aslanlar yerini alıp sürünün geri dönmesini bekliyorlar. Yavrularda onlarla birlikte beklide saro dişilerinin muazzam büyüklükleri genetik mirası yavrularına aktarmaları. Devamlı çamurda yürümekle böylesi geniş bir göğüs kafesi ve üst bacaklara sahip olmalarının anahtarı olabilir. Yavruların yumuşak çamur üzerinde yürümeleri ve yaptıkları bu egzersiz ayakların altında gecen bu küçük canlılar yüzünden dolayı rahatsız edici olsa da onlara büyük deneyim kazandırıyor. Yiyecekleri büyük oranda, bizon eti aslan yavrularının ileride devasa büyük bataklık kedilerine dönüştürecek en büyük faktörlerden biridir. Her avlanmanın ana özdeşidir. Sürekli baskı uygula ve kaç karmaşa yarat ki sonuçta kaçınılmaz olsun erkeklerin arasından ayrılan bir dişi en kolay hedef haline gelir. Geri döndüğünde ise dişi aslanın yolunun üzerine düşüyor. Aslan tereddütsüz bizonun üzerine yürüyor ve bizonun en zayıf noktasını yakalıyor ve derisini yüzmeye başlıyor. Aslan ile bizon karşı karşıya geldiğinde ortaya çıkan bir irade savaşıdır. Sonuçta denge sağlanacaktır. Bu adada ki bizonlar savunma için bir taktik geliştirmişlerdir. Aslanları şaşırtmış durumdadırlar. Arada az miktarda sırtlan bulunuyor, yeni anne yavrusunun sürünün uzağına taşırken her iki grup tarafından izlenildiğinin farkındadır. Sırtlan bu çarpışmanın ortasında kalmak istemiyor söz dinlemeyen yavrular sığınağın yolunu bulsalar iyi olur. Aslanlar sırtlanları yememelerine rağmen avlar ve öldürürler. Aslan zekâsı ve gücüne karşı bizonun devasal gövdesinin mücadelesi oluyor. Sürünün kahramanca savunması ani bir saldırıyla yüz yüze, tüm verilen bu mücadele ölümcül bir yara alınacak o ana karşı bu savaşta düşmanın daha zeki ve dayanıklı olma yetisi bir sanattır. Ölümün gölgesinde bir şiirdir. Yeni ve güçlü düşmanları onları takip etmekte geri kalmıyorlar. Bu kendilerine olan güvenin nerden kaynaklandığını asla bilemeyiz. Fakat psikolojik taktik oldukça kuvvetlidir. Aslanların avı tehlike altındadır. Gözlerini kan bürümüş sırtlanların bölgenin en güçlü avının gözünü korkutuyor. Karmaşık batürüs bataklıkları ve güneyden kuzeye derin sularla çevrilmiş bir ada bizonlar hızlı akan suda timsahlar tarafından kuşatılmış sulardan geçemezler. Kuzeyde su aygırları tarafından kazanılmış kanallar sürünün bu yönden güvenli bir şekilde ilerlemesi güçleşiyor. Bizonlar için burada kaçış yok ince zaman perdesinin arkasında gizli olan bu büyülü dünyada sunulacak bazı sorular var? Yarın uykudan uyandığımızda tüm bunlar yerli yerinde olacak mı? Yoksa hepsi bir hayalet gibi gözden kaybolacak. Sadece sanki bir rüyaymış gibi anılar damı kalacak? Tek bir av üzerinde uzmanlaşan ve hiçbir yere gelmeyen bir nehrin üzerindeki bu ada çoğalmış ve yalnızlığa adapta olmuş iri aslanlar bu durum zaman içinde yavaş ama sürekli bir evrimleşme süreciyle farklı bir tür doğmasına veya yeni aslan türüne sebep olabilir. Bir ada bataklığı kedisi hayallerimize canlandırdığımızda daha çok kıymetli ve enderdir. Elbette bizim düşüncelerimize karşı savunmasızdırlar. Canlıların sessiz hışırtıları yüzlerine çarpmaları dikkatlerini dağıtmıyor. Ayaklarının altındaki kehribar ve kalın yastıklar bu aslanlar için anlamsız bir saklambaçtan başka bir şey değildir. Onların bu vahşi batak kedileridir. İşlerinin ustası amansız bizon avcılarıdır. Atalarına alt alanda topladıklarına dans ederler. Yalnızca bu rüya bu zamana özgü edeler, Sonsuza dek…  

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Aslanların avı olan bizonları yakalamak için uyguladıkları yöntem ve strateji nasıldır?

2-       Bizonlar tehlikeleri nasıl fark ederler?

3-       Aslanların içgüdüsel olarak korktukları olay nedir?

4-       Aslanların vahşi yaşamdan aldığı derin yaralardan nasıl kurtulurlar?

5-       Aslanların avlanma sırasında ideal olan sayıları kaçtır?

6-       Aslanlar ve bizonların savunmasız kaldıkları yaşam alanları neresidir:?

7-       Aslan yavrularının ileride devasal bataklık kedilerine dönüştüren devasal etkenler nelerdir?

8-       Aslan, bizonun en yavaş noktasına nasıl varmıştır?

9-       Bizonların saldırganlık ve azgınlık yapmalarının altında yatan sebep nedir?

10-   Aslan ile bizon karşı karşıya geldiğinde ortaya çıkan sonuç nedir?

11-   Bizonlar savunma için geliştirdikleri taktik nedir? Açıklayınız.

12-   Saro adasında aslan ile bizonlar arasında yaşayan hayvan varımıdır? Varsa isimlerini yazınız,

13-   Aslanlar ve bizonların yakınlaşmasını zorunlu kılan doğal faktörler nelerdir? Yazınız.

14-   Aslanların bizonları suya sürüklemesinin sebebi nedir?

15-   Soğuk hava şartlarının av ve avcı üzerindeki etkisi nedir?

16-   Aslanlar atalarına ait olan topraklarda toplandığında ne yapıyorlar?

 

Süper Kedilerin Anatomik Yapılarını Fonksiyonu Evrimi  ve Kaslanların (Kaplan Aslan Melezi) Devasalığı

Büyük kediler, üstün yırtıcılar, güçlü gece görüşü, hançer gibi dişler ve pençeler, hız için kuvvetli kaslar tek seferde 27 kilo et yiyebilirler. Afrika bozkırlarındaki aslanlar, kaplanlar ve uzun otlar arasındaki leoparlar bunlar büyük kedilerdir. 3 metre Boyuna ve 270 kg. üzerine çıkabilirler. Gölgelere saklanırlar ve görünmemelerini sağlayan desenlere sahiptirler. Yapıları pusu kurmaya son derece müsaittir. Afrika’daki Tanzanya bozkırların hâkimi aslanlardır. Tanzanya da haftada ortalama bir kişi öldürürler. Bilim adamları aslanların yaşam alanı tarlalara dönüştürdükçe bu sayı artacaktır. Bir dizine bıyıkları kedilerin aslında 6, hisleridir. Hayvan avını ararken burnu esner, engellerin hatta avını hisseden bıyıklarında ileriyi gösterir, bıyıklar öyle hassas ki havadaki en küçük değişimi bile fark eder. Bıyıkların kök ucundaki sinirler beyne ileti göndererek etrafta bir şey olduğunu haber verir, kaplanlar milyonlarca bir süreden sonra evrimleşen çok ileri bir gizleme yeteneğine bürünmüşlerdir. Büyük kediler dev avlarını öldürmek için güçlerinin sadece küçük bir kısmını kullanabilir. En güçlü ısırıklarını en küçük kurbanları üzerine kullanabilirler. Hiper etoburlar, zirvedeki yırtıcılar besi zincirinin en tepesindekilerdir. Aslan ve kaplanlar temel olarak aynı donanıma sahip farklı yaratıklardır. Kafatasları neredeyse aynıdır. Oldukça gelişmiş yapıları mükemmel görünmelerinden biridir. Aslanlar saatte 56 km hızla hareket edebilirler. Aslanların bozkırlarda hızı onun kusuru olabilir simba yani kaslar aslan ve kaplanda 2 kat daha ağırlıktadır. Kaslan, bir erkek aslanla dişi kaplanın çiftlenmesi sonucu meydana gelir a normal olan bir melezdir. Büyüklükte ve ağırlıkta kaslan ebeveynlerini sollar. Kafatası bile aslan ve kaplanınkinden %  40 daha büyüktür. Aslanlar ve kaplanlar gibi kaslanında dişleri kafatasında sıralanmıştır. 450 kg sahip kaslan ebeveynlerine göre daha çabuk yorulur. Kaslan cüsse ve ağırlığı bakımından en büyük kedidir. Bu gün kedileri bekleyen en büyük tehlike genetik olarak programlanmış büyük kediler değil insanlardır. Afrika’daki aslanların yaşam alanlarının yok olmasına bağlı olarak soylarının tükenmeyeceği söyleniyor. Asya da ormanları ve kaçak av yüzünden kaplanlar nesli tükenmekte olan hayvanlar listesine alındı.  

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Güçlü ve yırtıcı olan kediler gizlice nasıl yaklaşıyorlar?

2-       Kedilerin gözleri insanlarınkinden daha keskin görmesinin ana sebebi nedir?

3-       Tüm kedilerin hareket etmesini sağlayan ve güçlü kaslara neden olan şey nedir?

4-       Kedileri en büyük etobur yapan olay nedir?

5-       Büyük kediler avların peşinden koşarken avlarını nasıl zorlarlar?

6-       Dev bir kedi avının peşindeyken kendini nasıl olurda suyun dışına ata?

7-       Dev kediler avlarını nasıl öldürüyorlar neden tüm güçlerini kullanmıyorlar?

8-       Kastanlar neden ebeveynlerinden daha iri bir yapıya sahiptirler?

 

Sindirim Sisteminin Evrimi

Hayatta kalmak için sadece irade yeterli değildir. Sindirim sistemine ihtiyaç vardır. Yaşam var olmak için enerjiye ihtiyaç duyar. Neredeyse bütün hayvanlar enerjilerini bu yola sağlarlar içeride kurulmuş bir güç fabrikasıyla yiyeceği enerjiye dönüştüren sindirim sistemiyle. Bütün türlerde bu ihtiyaç hiç değişmemiştir yaşam için yeryüzünde ki organizma enerjiye ihtiyaç duymaktadır. Sindirim sisteminin evrimleşmesi yaşam tarihinin önemli bir parçasıdır. Hayvanların en eski atalarında mide veya ağız yoktu. Enerji için birbirini emen mikroorganizma onlardır. 65 milyon yıl önce devasal bir asteroit dünya ya çarptı. Bu olayı takip eden felaketlerde tripleks ve diğer dinozorlar korkunç bir kıtlıkla baş başa bıraktılar. Asteroit dünyaya çarptığında ve beslenmek için bütün hayvanlar yok olduğunda tiranzorlar çaresiz kaldılar. Büyük hayvanlardı bir yanda da ete ihtiyaç vardı yiyebileceği hiçbir şey yoktu. Büyük tiranozorlar yok oldular. Ancak büyük affet bütün hayvanları yok etmediler küçük memeliler yer altına saklanarak hayatta kaldılar. Yeraltından çıkmaya başladıklarında dinozor avcıları yoktular. Ancak, yalnız ve güvende değildiler. Memelilerin ilk yıllarında cömert gıda kaynaklarından yararlanan bir çeşit kertenkele gelmişti. Avının peşinden koşturmuyordu bacakları yoktu ve yerde kayarak ilerliyordu soğukkanlıydı ve yavaşça hareket ederek beslenmeye karşı yepyeni bir yaklaşım geliştirmişti. Yılanlar yiyeceklerini çiğnemezler. Bu iş için yapılmış çeneleri ve dişleri yoktur. Bunun yerine yılanlar kurbanlarını bütün olarak yutarlar. Bu ölçütsüz beslenme stratejisini nasıl geliştirdiler? Yılanların sindirim sisteminin neredeyse vücutlarının %90 ini oluşturuyor. Kesinlikle uzun bir sindirim sistemine sahiptirler. Yılanlar dışarıda çok sakin görünüyorlar ama içerde güçlü bir motor çalışıyor. Yılanların midesi pepsin ile birlikte çok sayıda hidroklorik asit üretiyor. Yiyeceklerini de asıl parçalayan şey hidroklorik asittir. Asitler ve enzimler ortada hiçbir şey kalmayana kadar her şeyi parçalamayı aralıksız sürdürecektir. Yılanlar yuttukları yiyeceği bir hafta sonra enerjiye dönüştürürler ve artık uzun bir süre yiyecek almalarına gerek yoktur geviş getiren hayvanlarda sindirim sistemi çok karmaşıktır. Geviş getiren hayvanların yiyecekleri sindirmede bakteriler yardım etmektedir. Bakteriler otları parçalamaya yarar. Mikroplarla iş birliği içerisinde 4 parçadan oluşan bir mide yapısına sahip olan inekler ve kuzenleri otları egemenliği altına alıyorlar.  

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Sindirim sistemimiz nasıl bu kadar karmaşık hale geldi açıklayınız?

2-       Yaşamın ne zaman büyüdüğü hakkında bilgi veriniz?

3-       İlk sindirim sisteminin görünüşü bu gün itibari ile hangi canlı türüne benziyor?

4-       Bakteriler bütün hayvanların sindirimi için neden gereklidirler?

5-       Yılanlar yuttukları yiyecekleri nasıl enerjiye dönüştürüyorlar?

6-       Beslenme davranışı niçin bu kadar karmaşıktır?

7-       Bizi insan yapan nedir? Açıklayınız?

8-       Beynimiz çalışmasını sağlayan enerjiyi nerden sağlıyoruz?  

 

Köpek Balıklarının Hayat Döngüleri ve Kazandıkları Evrimsel Özgünlükler

Çekiç balıkları sonra derece kırılgan bir yapıya sahiptirler. Bu balığın oltayla yakaladığımız zaman çok çabuk çekmek zorundayız. Çünkü hareketsiz kalarak suda ki oksijeni çekme yeteneğine sahip değillerdir. Dişi çekiç kafalar erkeklerin 3 katı daha büyüklüktedirler. Yaklaşık 2,5 metre boyunda ve 80 kilo ağırlığındadır. Bazıları 150 kiloya kadar çıkabiliyorlar. Bu balıklar 30 yaşına kadar yaşayabiliyorlar. Vatoz balıkları 200 milyon yıl önce köpek balıklarının evrimleşmesi sonucu ortaya çıkmışlardır köpek balıklarının yaşayan en yakın akrabalarıdır. Köpek balıkları gibi vatozlarında iskeleti kıkırdak yapıda oluşmuştur. Vatoz balıkları denizin dibine yerleşirler. Bütün balıklarda yüzme kesesi bulunur. Yüzme kesesi havayla dolup balıkların batmamalarını sağlıyor. Ancak köpek balıklarında ve vatozlarda bu kese bulunmaz. Eğer sürekli yüzmezlerse bir taş gibi dibe batarlar. Köpek balıkları keskin dişlere sahiptirler köpek balıkları edikleri yiyeceğe bağlı olarak dişleri farklılık gösteriyor. Mavi köpek balıkları ve beyaz uçlu köpek balıkları gibi birçok türün dişleri büyük lokmalar koparmak üzere yaratılmıştır. Köpek balıklarının hepsinin dişleri yenilenir. Dişleri kırıldığında veya zedelendiğinde hemen arkasından yeni bir diş çıkar. Genellikle 8 günde bir dişlerini değiştirirler. Bazı köpek balıklarının bir ömür boyunca 30 bin defa diş değiştirebilirler. Bazı köpek balıkları duyuları dişlerinden bile keskindir. Bazı köpek balıkları kan kokusunu kilometrelerce öteden alabiliyorlar. Araştırmacılar köpek balıkları gibi besin zincirinin üst tepesinde yer alan bu hayvanların ekosistemi dengede tutma gibi rolleri olduğuna inanıyorlar. Köpek balıkları gibi yırtıcıların çevrede yok olmaları ile birlikte baş aşağı bir durumla karşı karşıya kalırız.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Çöpçü balıkları uzun kuyruklarını hangi amaçla kullanırlar?

2-       Balıklarda bulunan hava keseciğinin görevi nedir?

3-       Köpek ve vatoz balıklarını deniz diplerinde yaşamalarının sebepleri nedir?

4-       Köpek balıklarının sık sık dişlerini kısa bir süre değiştirmenin sebebi nedir?

5-       Köpek balıklarının türlerinin azalmasına bağlı olarak doğuracağı sebepler neler olabilir?

 

Balina Otopsisi ve Evrimsel İlişkisi

15 Şubat 2009 da bir uzun balina İrlanda’nın güney sahillerinde ölü olarak bulunuyor. Balina yaklaşık olarak 50 ton ağırlığındaydı. Bilim adamları balinanın olduğu yerde parçalıyorlar. Balina hızla çürümeye başlıyordu, çünkü içinde ki gazlar birikmeye başlayınca patlama riski de artıyor. Bu tür gazlar fermantasyondan geliyor. Yani organları çürüten bakterilerden dolayı oluyor. Bu balinanın kendi yağ katmanları var. Balinalar balıklara benzese de bunların ataları 50 milyon yıl önce karada yaşıyorlarmış. Bunun kanıtı vücudunun derinliklerinde yatıyor. Balinalar ortalama günde 3 ton yiyecek yiyorlar. Balina çubukları var. Bu çubuklar süzme işlemini görüyorlar. Bu bıyıklar keratin yapısından oluşmuştur. İnsan tırnakları gibi uzuyorlar. Uzun balinaların alt çeneleri birbirine bağlı değildir. İki tarafı da birbirinden ayrılarak genişleyebilen dev boğazı suyla dolmasına izin verir. Boğazlardaki kaslar daha sonra suyu dışarı atarlar. Balinaların anatomisinin kutsal yönü birbirleriyle nasıl konuştuklarını anlamak için hitoit denilen kemiğe ulaşmak gerekir. Bu kemiğin şekli tıpkı tavuklarda lades kemiğine benzer. Ama lades kemiğini balinada çıkarmak zor bir iştir. Hiroit boyunda serbest bulunan bir kemiktir. İnsanlarda herhangi bir şeye bağlı değildir. Balinalarda ise hiroit kemiğin kafatasına bağlıdır. Balinada gırtlak tek başına bir ses tonudur. Hiroit kemiği gırtlağa da bağlıdır. Bu kemik hareket ettiğinde gırtlakta ileri geriye doğru hareket eder. Bağırsakların uzunluğu balina boyunun 4 katıdır. Balinalar aşağı yukarıya doğru hareket ederek ilerlerler. Ataları karadan dörtnalla, koşmakta, denizde de dörtnalla koşmaya geçmişlerdir. Balinaların cinsel anatomisi olağan üstüdür. Erkelerin penis uzunluğu 3 m kadar çıkar, testisleri ise 1 ton dolaylarındadır. Uzun balinanın kalbi 250 kg ‘ya kadar çıkabiliyor. Yani yaklaşık olarak dört insan ağırlığı kadardır. Akciğerleri bir nefeste 2000 litre temiz hava çekebilirler. Balinalar evrim geçirirken yalnızca oksijen miktarını arttırmakla kalmayıp, onun verimli kılmak için uğraş verirler. Balinalar karadaki hayvanlar gibi hemen oksijen eksikliğini çekmiyorlar. Nefes almadan daha uzun bir süre yaşamalarına devam edebiliyorlar. Balina gözü suya adapte olmuş ve yüksek basınca karşı dirençlidir. Balina suyun altında görüntüsü pek net değil, ama suyun üzerine çıktığında çok net görüntü alabiliyor. Balinanın arka bacaklarının yitirmiş karasal hayattaki fonksiyonudur. Bu hayvanların dört bacaklı kara hayvanından geldiğini gösteriyor.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Balinanın ağzındaki bıyıklarının fonksiyonun nedir?

2-       Balinalar birbirleriyle nasıl anlaşıp konuşabiliyorlar?

3-       İlk defa insanoğlu balina sesini ne zaman ve nasıl bir şekilde duymuştur?

4-       Balinalarda hiroit kemiği ne işe yarar?

5-       Balinalar nasıl hareket edebiliyorlar?

6-       Balinalar yüzmeyi nasıl öğrenmişlerdir?

7-       Balinalar tek düşmanı olan yaratık hangisidir?

8-       Balinaların duyu organları suyun içinde nasıl çalışır?

 

Evrimsel Kanıt Olarak Maymun İnsanın Bilimsel Kurgusu

Otuz yıldır dünyadaki bilim adamları insanoğlunu kökeni doğu Afrika da olduğuna inanıyorlardı. Kuzey çatın jurak çölünde büyük yarık vadisinin batısında yapılan çalışmalarda bir fosil bulundu. Çat ve Fransa’dan gelen palentelog yedi milyon yıllık kafatasını buldular. Bu kafatasını inceleyerek hominit olduğu kanısına vardılar. Bulunan hominite tumayi ismini verdiler. Tumayinin anlamı yaşama umut demektir. Tumayi üzerinde yapılan incelemede her iki yan dişlerinin 3 kanata sahip olması ilginç bir olaydır. Bu elbette şempanzeler ve insanların ortak atasından gelen ilkel bir özelliktir. Hominitlerin köpek dişleri daha küçük ve iki ayak üzerinde yürüyorlar. Birçok hayvan ve piramatlar gözleriyle ileri bakabilmek için başlarını dik tutarlar sadece 10 derecelik bir hareket açısı vardır. Eğer tumayin kafasının bir şempanzenin gövdesine koyacak olursak gözleri daima aşağıya doğru bakacak ve ileriye bakmak için boynunu kaldırmak zorunda kalacaktır. Ama tumai bir insana yerleştirirsek foranum magnum sayesinde gözler ileriye bakacaktır. Ve tumayin iki ayaklıymış gibi görünecektir. Bu özellikler maymun olma üzerinde ki tüm etkileri kaldırıyor mu? İki bilim adamı büyük maymun, şempanze, goril ve hominit gibi birçok kafatası olan bir yerde oturup incelemeler yapıyorlar. İnsanlar ve şempanze arasında ayırmaya varabiliyorlar. Birçok bilim adamlarının ilk hominitlerin dik yürüdüklerine inanıyorlar. Çünkü doğal alanların değişmiştir. Ormanda yaşamak yerine savanlara uyum sağlamışlar. Araştırmacı olan Michelle, hikâyenin karmaşık olduğunun tumayinin ağaçlı bir yerde yaşadığına inanıyor. Peki, tumayiye gerekli koruma ihtiyacı olan besinleri sağlayacak bir ortam bulabilecekler mi? Bir diş üzerinde yapılan incelemeler tumayin bir maymun olmadığı gösteriyor. Çatta bulunduğumuz sırada çok büyük kemik parçalarını gördük. Aynı hayvanlara ait olduklarını düşünüyoruz. Michelle kemiklerin günümüzde oka vanada görüldüğünü ve gördüğümüz canlıların atalarına ait olduğunu düşünüyor. Bilim adamları tumayinde, şempanzeler gibi hem erkek hem de dişilerden oluşan ve baskın bir erkek tarafından yönetilen en az 6 kişilik gruplar halinde yaşamış olabileceklerine inanıyorlar.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Hominit nedir hominit olduğu kanısına nasıl varıldı?

2-       Bulunan bu hominite niçin tumay ismini verdiler?

3-       Bilim adamlarının yapmış olduğu araştırmalarda tumayı maymunlardan ayıran özellik nedir?

4-       Tumayın bulunduğu yer neresidir. Yaşamını nasıl sürdürmüştür?

5-       Bilim adamları hominitin ilk insan atası olduğu kanısına nasıl vardılar?

6-       İnsan kökenin ilk ortaya çıktığı yer neresidir?

7-       Üç boyutlu recina modeli nasıldır?

8-       Hominitin dişlerinde yapılan araştırmalarda ne tür yiyeceklerle beslenmiş olabilir?

 

Su Aygırlarının Özgün Özelliklerinin Evrimi ve Anatomik Yapıları

Su aygırları 3 tonluk dev makinelerdir. Karada ve denizde çoğu insandan daha hızlıdırlar. 30 cm lik dişlerle tamamlanan mükemmel uyum sağlamış devasal memelilerdir. Ağızları yetişkin bir insanı tamamen yutabilir. Su aygırları vejetaryendirler. Aynı zamanda ölümcüldürler. Su aygırları 50 yıldan fala yaşabilirler. Su aygırları yemek yutmak için 24 adet arka dişleri vardır. Fildişleri 30 cm kadar uzarlar. Su aygırlarını iskeleti yer çekiminin taşıyıcısıdır. Yani yüksek ağırlıkları destekleyecek şekilde yaratılmışlardır. Bacakları kısa ve güçlüdür. Kolona benzer yapıdadır. Her bacağın genişliği 30 cm den küçük olsa bile yarım tondan fazla yük taşıyabilirler. Su aygırları zamanın çoğunu su içinde geçirirler. Su aygırları, su içinde hafif olurlar. 3 ton olan bu hayvanlar su içinde kendini 50 kilo gibi hisseder. Suya daldıklarında burularını kapatabilirler ve nefeslerini uzun bir süre tutabilirler. Vahşi doğada bir jet uçağının kalkarken çıkardığına eşit, 120 desibel ses çıkartabilirler. Suyun altında veya üstünde aynı anda duyabilirler. Kulakları suyun üzerindeki sesleri duyabilirken suyun altındaki ses dalgaları dev çenesini çakırdadır. Alt çenenin arka kısmında kafatasının birleştiği yerde bozuk para kadar küçük yarı saydam bir kemik bölgesi vardır. Burası farklı bir frekansta titrediği zaman su aygırlarının suyun altında duyabilmelerini sağlar. Su aygırlarının suda yaşamak için yaratılmışlardır. Balinalar gibi su içinde doğum yapabilirler. Su aygırları otları 7 cm genişliğindeki dudaklarıyla koparırlar. Dudaklar otları parçalar ve öğütlemesi için arka dişlere gönderir. Su aygırları bir gecede 45 kilo ot yiyebilirler. Su aygırları büyük ölçüde enerji saklayabilirler. Gün boyunca suyun belli noktalarında keyiflerini sürdürürler. Karada ise gecenin serinliğinde dolaşırlar. Su aygırları karaya çıktıklarında kendilerini sudakinden 65 kat daha ağır hissederler. Ağırlıklarına rağmen kısa mesafede çok hızlı koşarlar. Su aygırları genellikle 15 gruptan oluşan hayvanlardır. En güçlü, en büyük ve hükmedebilen erkek dişi su aygırlarını hamile bırakır. Erkek dişileri elde etmek için bölge birkaç metre çamur olsa bile ölümüne dövüşürler. Su aygırlarının derileri antibiyotik özelliğe sahiptirler. Su aygırlarını güneşten koruyan aynı kırmızı ten bakterileri öldürmeye yardım ediyor. Böylece hayvanların yaraları iltihaplanmadan kapanıyor.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Su aygırlarının genel özellikleri hakkında bilgi veriniz?

2-       Su aygırlarının ağızlarının 4 fit açmasına sebep olan yapılar nelerdir?

3-       Su aygırlarının suyun altında kalmasını sağlayan yapıları nelerdir?

4-       Su aygırları genetik olarak ispatlanmış akrabası olan hayvan hangisidir?

5-       Su aygırlarının iletişim konusunda diğer hayvanlardan ayıran en önemli özellik nedir?

6-       Su aygırları kendi aralarında nasıl haberleşirler?

7-       Su aygırları suyun altında ve üstünde aynı anda duymalarını sağlayan yapı nedir?

8-       Su aygırları enerjilerini sağlamak için kullandıkları yöntem nedir?

            

Endonezya Sumatra Adası Canlıları

Endonezya adaları milyonlarca yıl doğanın eşsiz gücünün parçalanmalarına şahit olmuştur. Burası iki büyük kabuğun çarpıştığı yerdir. Endonezya büyük kıtalar olan Asya ve Avustralya nın kesişmesiyle doğar. Dünyanın hiçbir yerinde aynı anda aslan ile kangrular birlikte ev sahipliği sumatra adası hariç hiçbir yer bulunmaz. Endonezya’nın vahşi yaşamı birbirinden çok farklı iki dünyadan meydana gelmiştir. Ana kara Asya dan kaplanlar filler, maymunlar ve keseli hayvan cenneti olan Avustralya’dan kangurular ve diğer türleri geldi. Bu sihirli adada farklılıklar Endonezya’nın en büyük zenginliğidir. Bu farklılığın nasıl ortaya çıktığı kesinlikle bir gizemdir. Sumatra adası Endonezya’nın batı ucunda bulunana ve Asya’ya kapısı olan bir adadır. Birçok böcek Musul rüzgârları sayesinde bu adaya taşınmışlar. Endonezya’da altı farklı maymun türü olan gibonlar yaşamaktadırlar. Bu maymunların yarısı sumatra adasında bulunmaktadırlar. Siemang dünyada en büyük gibonlardır. Orangutan maymunların Endonezya’da sadece sumatra ve borneo adalarında bulunurlar. Yetişkin bir orangutanın ağırlığı 90 kilodur. Üst bedenlerinin gücü insanlara nazaran 4 kat daha fazladır. Yeni topraklarını verimliliğini cazibesi insanların ve hayvanları doğuya doğru yönelterek sumatra adasında ötesinde Javalın yaklaşık olarak 45 kilometre doğusunda mistik bir ada olan balyaya sürükledi. Bu küçük vilayet zengin bir doğal güzelliğe sahiptir. Toprakları bir yılda 80 ton pirinç üretir. Kaplanlar ve diğer hayvanlar Asya’dan gelen bu adalara dalmışlardır. Avustralya’nın kıtasal örtüsünde birçok ada bulunur. Burada da tıpkı Asya’dan Endonezya ya göç eden hayvanlarda olduğu gibi, deniz seviyesinin düşmesiyle kara köprüler oluşur. Avustralyalı memeliler bu ufak kara parçasına yani bu günkü adıyla yeni Gine’ye giderler. Sular tekrar yükseldiğinde bu kara köprüler tekrar sular altında kalır. Bu adalarda kalan hayvanlar yeni yaşam koşullarına ayak uydurdular. Yen Gine Endonezya’nın sınırlarında bulunur. Buraya yerleşen insanlar farklı türdeki hayvanlarla karşılaşıyorlar. Tatlı patateslerle uğraşan insanlarla tanışıyorlar. Yeni Gine’nin toprağı ve tropikal iklimi sayesinde tatlı patates ekimi için uygundur. Buranın başlıca ürünüdür. Yeni Gine’de bulunan ekinda hayvanları kuluçkaya yatar. Ekinda yavrusunu kesesinde taşır. Ekinda kuluçkaya yatar. Genelde solucan yer ve uzun burnuyla yemek bulmak için yeri kazar. Yerel bir efsaneye göre gagaya benzeyen ekindalar cennet kuşunun yumurtasından çıkar. Ve omurgası ise tüylerin bir kalıntısıdır.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Sumatra adasının genel özellikleri nelerdir?

2-       Yeni Gine’de kaç farklı dilde konuşuyorlar?

3-       Yeni Gine’de yerel bir efsaneye göre cennet kuşunun yumurtasından çıkan hayvan hangisidir?

4-       Hayvanlar Asya’dan Afrika’ya geçişte hangi yolları kullanmışlardır?

5-       Sumatra adasında en çok yetişen memeli hayvanlar hangileridir?

6-       Sumatra adasındaki doğal farklılıkların ortaya çıkışı nasıldır?

7-       Sumatra adasının bulunduğu yerin konum ve önemi bakımından nasıldır?

8-       Orangutan maymunları Endonezya’da en çok bulundukları adalar hangileridir?

             

Teknolojinin En Son Olanaklarını Kullanarak, Bilgisayarda Modellenen Ve Geçmiş Çağın En Önemli Canlıların Evrimsel Gelişimi 90 dakika

İlkel hayvanların yaşam belirtisi ilk defa 600 milyon yıl önce görüldü. O zamandan beri milyonlarca tür üredi. Ama bunların %99 su anda yok. Onlardan geri kalan tarih ve bir parça fosilleridir. Milyonlarca yıl önce hayatın var olması fosiller sayesinde anlıyoruz. Dünya bundan 400 milyon yıl önce değişik bir durumdaydı. Devoyan dönem sırasında dünyanın bütün toprakları ekvator etrafında toplanmıştı. Ve iki büyük kıta olan Doğu Amerikan ve Gondwana adaları oluştu. Evrensel bir okyanus bu kıtaları etrafını çeviriyordu. Bugün karalar olarak bilinen birçok yersular altındaydı. Fosilleşme, kabuklar, yapraklar ve kemiler için her zaman kesinlikle olacak anlamına gelmez. Yaşayan canlıların %99’u fosilleşmiyor. Fosilleşme olarak kaydedilmiyor. Büyük mozozorun kafasının içinde bulunan beyinleri çok küçüktür. Hatta en büyük dinozorun bile beyni işaret parmağımızdan büyük değilmiş. Bu yüzden mozozonların yaptığı birçok şey içgüdüseldi. Dünyanın o zamanki halini ve çevrelerini düşünmüyorlardı. Sadece yemek yeme odaklı yaşıyorlardı. Mozozonlar 65 milyon yıl önce yok olmaya başladıklarında denizlerin efendileriydi. Ancak onlar yusufçuk böceği kadar tuhaf değillerdi. Karbon çağı boyunca yani 300 milyon yıl önce gökyüzünde avlanmalarına devam ediyorlardı. Yusufçuk türü böcek 300 milyon yıl önce en yırtıcı hayvandı. Paleontologlar en çok kanatlıların fosilini bulmaya çalışıyorlar. Meganeura avının üstünde gezer ve görülmeyecek kadar küçük olsa bile avını bacaklarından yakalar. Karbon çağında iyi şartlarda yetişiyorlardı. Çünkü atmosfere sürekli oksijen pompalıyorlardı. Ormanların çoğu bataklık alanlardan oluşuyordu. Birçok ağaç sular altında kalmıştır. Bunun sonucunda atmosfere pompalanan oksijen miktarı gitgide düşerek, atmosferdeki oksijen ile karbondioksit miktarı değişti. Karbon çağında oksijen fazlalığı böceklerin büyümesine sebep olmuştur. Yırtıcı kuşlar akıllı ve acımasız hayvanlardı. Yırtıcı kuşların ürkütücü bir yapıları vardır. Hiçbir insanın karşılaşmak istemediği bir hayvandır. Kuşlar dinozorların evrimleşmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Tüyler uçuş konusunda daha önemli bir yere geliyorlar. Tebeşir çağında yeryüzünde yaşam kolay değildi. Gökyüzü terazorlarla kaplıydı. Bazıları küçük uçak şeklindeydi. Terazorlar otobur değildi. Terazorlar şimdiye kadar bilinen en büyük uçan hayvanlardır. 10 metre kanat genişliği ve 80 kilogramlık ağırlıklarıyla bu yaratıklar dinozorların üstünde uçuyorlardı. Bir hayvanın çevresini araştırmak bize o hayvanın hayatıyla ilgili detaylı bilgi verebilir. Aynı zamanda bir yaratığın kemiklerini inceleyerek çevresi hakkında bilgi edinebiliriz. Kemiklerin kimyasal birleşimi içinde zamanla sıkışmış oksijen ve karbondioksit gibi belirli elementlerin ölçümleri yapılıyor. Bu hayvanların ne yediklerine neye benzedikleri hakkında bilgi veriyorlar. Yapılan çalışmalarda hayvanlar hakkında bilinen birçok bilgi geçerliliği değişiyor. Örneğin Afrika’da tebeşir çağında yaşamış olan yaklaşık 7 tonluk etoburun dev profili yakın zamanda revize edildi. Senozoik çağın başın başlangıcında yeni kuzey Amerika yırtıcı kuşu, dinozorların soyunun tükenmesiyle ortaya çıkan açığı kapatmak için hızlı bir şekilde toprağa ayakbastılar. Yaklaşık 58 milyon yıl önce 2,5 metreye kadar çıkan boyu ile saatte 50 kilometre hız ile avını kovalayabilen, korkusuz oldukları için diğer bir adıyla terör kuşu ortaya çıktı. Terör kuşlarına baktığımız zaman onların birçok bilinen yırtıcı dinozorların özelliğinin karışımı ve gelişimi sonucu ortaya çıkmışlardır. Kendilerine has özellikleri olan türler olduğunu yapılan araştırmalardan anlıyoruz. Terör kuşları dinozorlar kadar büyük değildir. Ama yinede kuş familyasına göre oldukça büyük olduğunu anlıyoruz. Ayrıca iki ayak üzerinde koşabilen kafanın ağır bastığını biliyoruz. Kafatası yaklaşık 1 metre uzunluğundan ve normalinden daha büyük olduğunu söyleyebiliriz. Bu hayvanlar tirazorlara benziyorlar. Garip olan bu kuş uçmayı bıraktı. Ve yere döndü. Araştırmacılara göre terör kuşlarının uçmayı bırakmasına sebep olan şeyin çok hayvanı parçalamak ve avlanmak için oldukça uygun olan kafatasları değil daha çok ağırlıklarını düşünüyorlardı. Birçok kuşa göre büyük kafaları vardı. Kafalarının büyük bir kısmını çok keskin deri ve ucu keskin olan gagaları oluşturuyordu. Bunu yırtıcı kuşlar haricinde hiçbir kuşta göremezsiniz. Yırtıcı olmayan bir kuşun gagasında çengel olması çok samadır. Kafatasının büyük ve keskin olması da ayrı bir konudur. Organizmalar bulundukları çevreye göre gelişir. Ortamdaki değişiklikler canlılar için hiç de iyi olmaz. Bu yüzden nesillerinin tükenmesinin birinci sebebi olarak düşünebiliriz. Dinozorların yok olmasıyla birlikte yerlerini memeli hayvanlar aldılar. Buzul çağın tükenen nesli olarak bilinen 9 bin ile 13 bin yıl önceye dayanan bu özel dönemde mamutlar kılıç balıkları çeşitli kediler ve gergedanlar gibi birçok türün nesli tükendi. Bunun sebepleri bilim insanları arasında uzun bir süre tartışma konusu oldu. Darvin zamanından beri buzul çağın hayvanlarının görünmemesinin sebepleri insanların birçok şey söylemesine sebep oldu. Bunlar hakkında birçok teori vardır. Bunlar içinde en önemli olanı öldürme teorisidir. Yani insanlar alan ihtiyaçlarını karşılamak için memeliler üzerinde yaptığı aşırı baskılar ve öldürmelerdir.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardı

1-       İlkel hayvanlarda ilk yaşam belirtisi ne zaman görülmeye başlamıştır?

2-       Uçmayan dinozorların neden tüyleri vardı?

3-       Oto bur olan hayvanların neden pençeleri vardır?

4-       Karbon çağında yaşayan dünyanın en büyük eklem bacaklısı olan hayvan hangisidir?

5-       Karbon çağının en karakteristik özelliği nedir?

6-       Karbon çağında oksijen miktarının fazla olması nedeniyle böceklerin üzerindeki etkisi nedir?

7-       Farklı oksijen konsantrasyonunda yetişen böceklerde ne tür farklılıklar medyana gelir?

8-       Etobur ve oto bur arasındaki farklılıklar nelerdir?

9-       Şimdiye kadar bilinen uçan en büyük hayvan hangisidir?

10-   Tebeşir çağında uçan hayvanların dişlerini kaybetmelerinin sebebi nedir?

11-   Terazorlar da uçuş kontrol sistemleri nasıl çalışıyor?

12-   Tebeşir çağında dinozorların 100 tona çıkmalarının ana sebebi nedir?

13-   Biyotürbasyon nedir? Açıklayınız.

14-   Kemiklerin kimyasal yapılarının incelenmesi hayvanların hangi özelliği hakkında bilgi verir?

15-   Araştırmacılara göre terör kuşlarının uçmayı bırakmalarının sebebi nedir?

16-   Buzul çağının hayvanlarının nesillerinin tükenmesinin birincil sebebi nedir?

 

Zürafanın boyunun uzunluğunun anatomik olarak otopsisini yaparken bilimsel ve evrimsel açıklaması

Genç zürafa İngiliz hayvanat bahçesinde ölmüştür. Bilim adamları ölümüne neyin sebep olduğunu araştıracaklar. Gezegenimizin uzun hayvanının anatomik yapısını ortaya çıkarmaya çalışacaklar. Bu gezegende bilinen en yüksek kan basıncına sahip hayvandır. Zürafanın kafasını yukarıda tutmak için değil de eğmek için kasa ihtiyaç duyması ilginçtir. Elastik bağ dokusu sayesinde çaba harcamadan boynunun istediği pozisyona dönmesini sağlıyor. Zürafa yeşillik otları özellikle akasya bitkisinin yapraklarını tüketiyor. Ama küçük yapraklı olanları seviyor. Zürafanın sindirim sisteminde dört mide bulunur. Oldukça uzun ve ince bağırsaklara sahiptir. Zürafa yediklerini son damlasına kadar kullandığı için bağırsakları daha yavaş hazmediyor. Bu hayvanın yeterince oksijen alması için çok fazla havaya ihtiyacı vardır. Bu hayvanın her nefeste 15 litre hava almasıdır. Havanın ciğerlere ulaşabilmesi için uzun bir tüp olan boynundan geçmesi gerekir. Zürafalar dikkat çekici evrimsel hikâyeleri ortalama 55 milyon yıl önce; ataları küçük bir tavşan boyutunda sık ormanlarda yaşayan yaratıklardan evrimleşmişlerdir. Afrika’da yaşayan zürafaların güzel deri renkleri nasıl evrimleştikleri hakkında gizli bir bilgi taşıyor olabilirler. Derideki lekelerin ilk görevi kamuflajdır. Ama her lekenin altında oldukça gelişmiş küçük bir kan sistemi vardır. Her lekenin etrafında oldukça büyük kan damaları vardır. Bu damarlar lekenin ortasına daha ince damarlar dağıtıyor. Zürafa gerek duyduğu zamanlarda ısı kaybetmek için bu ince kan damarlarına kan yolluyor. Böylece ısı lekenin etrafından çevreye dağılıyor. Lekeler vücut ısısını dengeliyor. Böyle yüksekte bir beyne kan pompalamak için çok güçlü bir kalbe ihtiyaç vardır. Zürafanın yüksek kan basıncından dolayı beynin zarar görmesini engelleyen kalbin yapısı ve yer çekimi kuvvetidir. Beynin tabanında küçük ve önemli bir mekanizma vardır. Bu genişlenmeyen bir damar ağıdır. Bu yüzden kan basıncını yüzlerce damar yerine bir ana damardan akmak zorunda kalıyor. Zürafanın beyni ortalama 400 gramdır. Vücutla kıyaslandığında oldukça küçük olan kafatası dövüşler için çok etkilidir. Zürafanın gözleri at veya ineğe oranla ileriye daha da odaklanmış durumdadır. Çok uzaktan gelen yaratıkları görebiliyor. Zürafanın ölüm sebepleri boyun kısmındaki sinirlerin zedelenmesi sonucu olduğu ortaya çıkmıştır.

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardır

1-       Zürafanın çok ilginç ve sıra dışı olan özellikleri nelerdir?

2-       Zürafanın nasıl odluda büyük ve uzun boyuna sahip olmuştur?

3-       Zürafanın derisinin üzerinde bulunan lekeler ne işe yarıyor?

4-       Zürafanın vücut ısısını dengede tutmasını sağlayan yapı nedir?

5-       Zürafalar yer çekim kuvvetiyle nasıl başa çıkabiliyorlar?

6-       Zürafaların bacaklarında kan havuzunu oluşturmasını engelleyen sebep nedir?

7-       Yüksek kan basıncına sahip olan zürafalar su içmek için eğildiğinde nasıl oluyor da beyinleri patlamıyor?

8-       Zürafalar genellikle neyle beslenirler ve beslenme sırasında nelere dikkat ederler?

Darwin’in Hayali Gezegeni Evrim 90dak

Leo’nun ilk işi dev su kapaklarına benzeyen yüksek yapılarla dolu bir bölgeyi incelemektir. İşlem sistem testleriyle başlıyor. Darvin dördün atmosferi su buharıyla doludur. Yani bedava hidrojen kaynağıdır. Leo bu hidrojeni sırtındaki çantayı şişirmek için kullanıyor. Çanta foto sentetik güneş panelleriyle doludur. Hücreler içindeki lososyon madde Darvin dördün iki güneş ışığından gelen ısıyı enerjiye dönüştürüyor. Leo’nun kafasında iki hassas kamera gözü bulunuyor. Kolları ucunda alıcılar bulunan taklit plastik kaslardan oluşuyor hareketli el benzeri uzantılar ince operasyonlar için kullanılıyor. Kendi ekseni üzerinde dönen motorun saatte en fazla 48 kilometre itiş hızını sağlayabiliyor. Leo yan aygırlarından hareketleri algılıyor. Ama hareketinin kaynağını araştıramıyor. Bunu için hala yapay zekâsı programlanamamıştır. Yapay zekâları aşağı yukarı 4 yaşındaki zekâsı kadardır. Leo ve ayg tehlikeli yerleri incelemek için tasarlanmış cihazlardır. Leo ve ayg’a yardımcı olan mini cihazlar da vardır. Topladıkları verileri analiz için bowrawera gönderiyorlar. Kameralar diskleri yüksek izci diye kullanıyor. Darvin dördün ani hava koşullarındaki değişiklikleri, keşif aracını paramparça edebilir. Bu yüzden ayg ve leo erken uyarı sistemini kullanıyorlar. Küçük meteoroloji cihazları uzayı kontrol edebiliyorlar. Ayg veya leo zeki yaşamla karşılaşırlarsa hologram şeklinde bir çağrı kartını gösterirler. Leo ve ayg su kavağı gibi şeyleri incelemeye programlanamadılar. Daha sonra incelenmek üzere örnekler topluyorlar. Darvin keşif uydusu hızlı hareket eden bir nesneyi takip edebiliyor. Görünüşüne göre ilgilenen nesne bir tane değil. Leo antlan denilen bir yaratık sürüsünü buldu. Leo yaratığa yaklaştıkça dikkati hareketten çok sese kayıyor. Antlanların burun delikleri ve akciğerleri var. Ayrıca vücutlarının her iki tarafında fazladan hava torbaları bulunuyor. Antlanlar isimlerini sırtlarında nefes çıkardıkları sesten almışlardır. Beş kat şeklinde ayağa kalkan ve kendilerini canlı gömen orman sırtları denilen yaratıklar vardır. Orman sırtları kış uykusuna yatmıyorlar, gömüldükleri yerde besleniyorlar. Alt vücutların derisinde bulunan noktalarda topraktaki besinleri emiyorlar. Topraktaki besin azalınca başka alanlara hareket ediyorlar. bu devasal hayvanların sırtlarında ağaçlar fışkırmıştır. Orman sırtı süngerimsi yapısıyla onlara su sağlıyor. Ağaçlar ise onların başka yere hareket etmelerini sağlayarak şeker topluyorlar. Ayg keşfedilmemiş yukarı atmosferin atomlarını kaydetmek için bir tüt meteoroloji balonlarını sallıyor. Fırtınaların büyük okyanusların beslediği dünyada farklı olarak Darwindört’ün hava sahası iki güneşin yarattığı kaplıcalarda yükselen sıcaklık labirentidir. Hareketli fırtına gücü görev için yeni ölümcül tehditler oluşturuyor. Ayg hava şartlarının düşmanca görüldüğü gezegende küçük ve kırılgan bir hidrojen torbasından başka bir şey değildir. Sadece birkaç on yıl içinde yapay zekâ ile donatılmış insansız keşif araçları güneş sitemiz de yaşam bulabilecekler mi? Ayg ve leo darwindört’te hayatın sürprizlerle dolu olduğu öğrendiler. Darwindört’teki ilkel yaşam onların yoğun ve nemli atmosferde daha düşük yerçekimi ile hareket ediyorlar. Avcı çift şiş şahinleri gökyüzünde hüküm sürüyorlar. On beş metrelik kanatlarının şeklini değiştirerek manevra yapabiliyorlar. Ama onları iten kanatları değil, şişler içerde metan gazını üreterek ve onları jet motoru benzeri deliklerden ateşliyorlar. Ayg yeni bir imge belirliyor.  Bu daha önce drwindört’te bulunan hiç bir şeye benzemiyor. Bu dalgalı oluşumlar çevreyle uyumlu görünmüyor. Belki keşif edilmemiş yaratıklar tarafından yapılmıştır. Darwin okyanuslarını kaybetmiş olsada hala aşağı yukarı İsviçre büyüklüğünde bir denize sahiptir. Ama uzayda suya benzeyen şey yakından incelendiğinde bu tanıma uymuyor. Suyun kenarı büyük tuz çeteleri ile çevrelenmiş, kalın bir jelâtin tabakasını andırıyor. Ayg yüzeyin altına geçemiyor. Deniz hayat dolu bir su yatağına benziyor. Denize benzeyen şey aslında devasa bir kolonidir. Ortaklaşa yaşayan canlılarda oluşan bir şebekedir. Okyanuslar buharlaşırken evrim geçirmiş ve deniz suyunu saydam zarlar üzerine hapsetmişler. Amid denizi birden bire alçakta uçan avlara saldıran dev acı gibi davranıyor. Darwin keşif uydusu ani tehlikeler karşısında sinyal gönderebiliyor.  

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardı                           

1.       Leo ve ayg cihazlarının çalışma stilleri hakkında bilgi veriniz?

2.       Darwin dördün ani hava koşularındaki değişimi nasıl oluyor.

3.       Antlan denilen hayvanlar isimlerini nerden almışlar?

4.       Kese boynuz hayvanları iletişim için hangi yapılarını kullanıyorlar?

5.       Leo ve ayg cihazları niçin ve hangi amaç için programlanmışlardır?

6.       Uzayda karşılaştığımız zeki hayvan formlarının kökenleri nerden geliyor?

7.       Hançer bilek hayvanının ilginç olan özellikleri nelerdir?

8.       Kendilerini canlı canlı gömen uzay hayvanları hangileridir?

9.       Orman sırtlarında ki ağaçların hayvana ne gibi faydası vardır?

10.   Yapay zekâ ile donatılmış insansız keşif araçları güneş sisteminde yaşam bulabilecekler mi?

11.   Uzayda ormanlar neden küçük kümeler halinde bulunuyorlar?

12.   Darwin dördün avcı şiş şahinlerinin gökyüzünde uçmasını sağlayan faktör nedir?

13.   Darwin dörtteki hayvanların hareket ve davranış biçimlerini inceleyiniz?

14.   Darwin keşif cihazları tehlikeleri önceden fark edebiliyorlar mı? ,

15.   Kendini canlı gömen hayvanlar besin ihtiyaçlarını nasıl karşılıyorlar?

16.   Dinozorların dünyada ki nesillerinin yok olmasına sebep olan olay nedir?

 

Madagaskar (Gonduwana) Relik Endemikleri

Madagaskar adası kendi başına bir kara parçasıdır. Afrika kıtasından bağımsızdır. Adanın ortasında kayalık tepelerde oluşan bir orman vardır. Benzersiz jeolojik formasyon gezegenimizin en büyüleyici ekosistemlerinden biridir. Bilim adamları Madagaskar adadaki ekosistemi incelemek üzere gelip her biri kendi alanında uzmanlaşmış kişilerdir. Bu adada kireç taşında oluşumu kayalıklar vardır. 200 milyar yıl önce deniz tabanında oluşan kireç taşından yatakları, fırsatlar boyunca değişen mercanlar iskeletini oluşturdular. Yoğun volkanik faaliyetler bu kabuğu deniz yüzeyine doğru itti ve Madagaskar’ın batı sahilindeki kireç taşından bir plato oluşturdu. Oluşmuş olan bu plato kırılmalara neden odu. Kırılmalardan açığa çıkan karbondioksit asit yağmurlarına neden oldu. Ve değişik şekillerde ki yapıların oluşmasına sebep oldu. Bilim adamları bu adanın endemik türleri olan memeleri yakalamak için tuzaklar kuruyorlar. Nemürler Madagaskar’da kendilerine uygun bir ortam oluşturmuşlar. Bu primatların nesli gezegenimizde kırk milyon yıl önce tükenmiştir. Madagaskar adası, Afrika’da 400 km öteye 120 milyon yıl önce sürüklendi. Bu dönemde ilk primatlar henüz var olmamıştılar. Nemürler ağaçlarda dolaşan yaklaşık olarak 4,5 kg ağırlığındadır. Bilinen bukalemun türlerinin yarısı bu adada yaşarlar. Bukalemunlar dünyayı benzersiz bir şekilde görürüler. Birbirinden bağımsız hareket eden gözleri, ormanı yaklaşık olarak 360 derecede bir perspektif sağlıyor.  Tıpkı bukalemunlar gibi doğaya karışan mis kuyruklu sofistik kertenkele de kılıf değiştirme ustasıdır. Bilim adamlarının yapmış olduğu araştırmalarda bu ada kanyonlarda yaşamış insanlar olduğu kanısına vardılar. Madagaskar’da yaşayan hayvan türlerinin en büyüğü olan fossalar da vardır. Fossalar çok ilginç yaratıklardır. Arka ayakları üzerinde insanlar gibi yürüyebilirler. Etrafı tamamen kayalıklarla dolu olan ve kendine yaşam alanı oluşturmuş bitkilerde vardır. Singu tepelerinde açan bu çiçekler hiç su olmamasına rağmen, görünüş olarak değil su biriktirmeleri ve güneş enerjisini fotosentez yoluyla dönüştüren kaktüslere benziyorlar. Çiçekler bitkilerin üremesi için esas teşkil eden polen, kuşlar ve kelebekler mıknatıs gibi kendilerine çekiyorlar. Madagaskar günbatımı kelebeğinin kanatları kurdele yapısı gibidir. Singu’ya ortalama düşen yağmur 40 – 45 metrekaredir. Uzun kurak mevsimi boyunca altı ya da sekiz gün süren yağmurlar yağar. Suyolunu alışılmamış yerlerde bile buluyor. Doğada ki sualtı yaşamı bir yaşam zenginliğini taşıyor. Burada bulunan mikroskobik organizmalar bölgedeki ekosistemin kökünü oluşturuyorlar.

 

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardı

1.       Madagaskar adasındaki kireç taşında oluşan plato nasıl meydan gelmiştir?

2.       Madagaskar adası Afrika’da kaç milyon yıl önce ayrılmıştır?

3.       Kılıf değiştirme ustası olan hayvan hangisidir?

4.       Madagaskar’da yaşayan yırtıcı türlerin en büyüğü olan hayvan hangisidir?

5.       Orakçı böceğinin yaşam alanları nerelerdir?

6.       Ağaca benzeyen komifora kurak bölgede bulunmayan suya nasıl ulaşıyor?

7.       Madagaskar adasında yaşayıp iki bin yıl önce nesli tükenen hayvan hangisidir?

8.       Madagaskar adasında asit yağmurlarına neden olan yapı nedir?

 

Üç Büyük Kedinin Aynı Alanda Avlanma Üstünlüğü (Leopar, Aslan ve Çitanın Biyolojik Evrimsel  Besin Döngü Dengesi)

Afrika yaşamın, bir şans oyununa benzediği acımasız bir doğa yeridir. Burada avcıların hayatta kalmaları avları kadar belirsizdir. Ancak beslenme zincirinin ilk halkasını oluşturan üç büyük kedilerin kendine özgü yetenekleri ile en avantajlı olan hayvanlardır. Aslanın inanılmaz gücü ve kurnaz ekip çalışması, leoparın gizemli sessizliği ve kurnaz zekâsı, çitanın da hızı koşma yeteneği inanılmaz bir uyumdur. Yarış kedileri sadece hayatta kalmak için değil bu tehlikeli oyunda diğerlerini yenmek içinde yaşıyorlar. Bu yarışın gerçekleştiği yer Güney Afrika’nın malamala denilen özel bir koruma alnı vardır. Yer şekilleri ve yüzeyi üç kedi için uygun bir yerdir. Tembellikleri ile tanınan aslanlar günde sadece 4-5 saat hareket ediyorlar. Aslanlar devriye gezerken açlıklarını bastırmazlar. Belli bir programları yoktur, sabah kahvaltıları için sabahın erken saatleri uygundur. Kedilerin en güçlüsü kendilerinin iki katı olan buffaloları kolaylıkla öldürebilirler. Çitaların cüsselerine uygun av bulmaları gerekir. Çitalar buffaloları öldürmez. Leopar avına yaklaşmada usta bir yırtıcıdır. En uyanık hayvan bile fark edemiyor. Leoparlar çiftleştikten 3 ay sonra doğum yaparlar. Aslanlar nadiren fil yavrularını avlarlar. Fil sürüsü gördüğünde ne zaman geri çekileceğini de bilirler. Leopar gece avlanırken çok sessiz ve sinsice avına yaklaşıp avlar ve hiç kimse bile fark etmez. Leopar güç ve çeviklik konusunda bütün kedilerden üstündür. Kendinin 2 katı bir avı ağacın üzerine çekebilir. Yerden yüksekte aç yırtıcılardan uzak rahat bir şekilde avını yeri. Leopar için böyle bulunmaz bir nimettir. Diğer kedilerle rekabete girmek istemeyen çita havanın aydınlan masıyla birlikte ava çıkar. Rakipleri avladığının farkına varmasa yavrularının karnını doyurur. Çitaların avlanma oranları oldukça yüksektir. Her 3 girişimden biri avla sonuçlanır. Dünyanın en hızlı hayvanından kurtulmak imkânsızdır. Sabır leoparın en başlıca özelliklerinden biridir. Aslanlar ağaca oldukça iyi tırmanırlar, ancak leoparın daha küçük, çevik ve atılganlığı aslanları alt ediyor.

 

Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da vardı

1-       Üç büyük kedi olan aslan, leopar ve çitanın kendilerine özgü karakteristik özelliklerini yazınız?

2-       Leoparlar çiftleşmeye hazır olduklarını nasıl ilan ediyorlar?

3-       Dişi leoparlar kaç ay hamile kaldıktan sonra doğum yaparlar?

4-       Çitalar saatte kaç km hızla koşarlar?

5-       Büyük kediler içinde en kurnaz olanı hangisidir?

6-       Çitalar için en uygun avlanma ne zamandır?

7-       Leopar, aslan ve çitanın yaşadığı ve avlandığı yer neresidir?

8-       Aslanları diğer kedilerden ayıran en önemli özelliği nedir?