KLONLANMIŞ İLK İNSAN
KENDİMLE Mİ
Kasım ayının son günlerinde klonlanmış ilk insan embriyolarının yaratıldığı haberi, insan klonlama tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Kloniama üzerinde çalışan pek çok araştırmacı, hem kullanılan yöntemin henüz anlaşılmamış birçok yönü bulunduğundan, hem de çeşitli etik kaygılar nedeniyle insan klonlama girişimlerine şiddetle karşı çıkıyor. Buna karşılık, bu çalışmaları yürüttüğü bilinen araştırmacılardan biri, bu yolda ilerlemeye kararlı olduklarını Bilim ve Teknik'e açıkladı.
Geçtiğimiz Kasım ayının son günlerinde bütün dünya İlk insan klonla-masının gerçekleştirildiği haberiyle çalkalandı. 26 Kasım'da ABD'de Mas-sachusetts'teki Advanced Celi Technology (ACT) adlı biyoteknoloji firmasından araştırmacılar, erişkin insan hücrelerinden klonlanmış ilk embriyoları yarattıklarını duyurdular. Koyun, inek, fare, maymun derken, 1997'de, klonlanmış ilk canlı olan koyun Dolly'nin ortaya çıkışından bu yana kimilerinin endişeyle, kimilerinin de umutla beklediği olay sonunda gerçekleşti. Ancak, bu haberin medyada yol açtığı heyecanlı ve abartılı manşetlere karşın İnsanların neredeyse kendi karbon kopyalan çocuklara ya da kardeşlere kavuşmaları bugünden yarma gerçekleşecek bir hedef değil. Üstelik, insan klonlama konusundaki tartışmalı planlarını Bilim ve Teknik'e gönderdiği bir yazıyla savunan üreme fizyologu Dr. Panayiotis
k-1.jpg
Zavos/un başarı olasılığı da öteki uzmanlara göre kuşkulu.
Araştırmacılar, amaçlarının klonlanmış bir insan yaratmak olmadığını, "tedavi amaçlı klonlama" adı verilen, insan embriyolarından kök hücre elde etmeye yönelik ilk adımları attıklarını özellikle vurguladılar. Birkaç saat içinde klonlama karşıtı grupların açıklamaları başladı. Bunu izleyen günlerde, hern ACT araştırmacılarının deney sonuçlan, hem de "insan klonlama" çeşitli çevrelerde tartışılmaya başlandı.
Klonlama karşıtı dini ve politik gruplara göre, 4-6 hücreden oluşan embriyolar olan "ilk insan klonları" üreme amaçlı klonlamaya giden yolun İlk adımlarından biri. Birçok bilim adamının ortak görüşüyse, deney sonuçlarının ne ACT'nin öne sürdüğü gibi büyük bir bilimsel atılım olduğu, ne de insan klonlamak isteyen başka gruplara yol gösterdiği. ACT araştır-
malarının yayımlanan sonuçları, kök hücre çalışmalarında büyük bir adım olmaktan ve bu yöntemin uygulanabilirliğini göstermekten çok, uygulamasının ne kadar zor olduğunu bir kez daha ortaya serdi. Edinburgh'taki Roslİn Enstitüsü'nden Ian Wilmut (Dolly'nin "babası"), insan embriyosunda hücre sayısının 24 saatte iki katına çıkması gerektiğini anımsatarak, embriyoların 4-6 hücrelik aşamayı neredeyse "otomatik pilot'ta kendi kendine geçtiğini, sonraki aşamaların daha önemli olduğunu belirtiyor. ACT'nin en gelişmiş embriyolarının bile, 60 hücreye sahip olması gerekirken 6 hücreden oluştuğuna dikkat çekiyor. ACT'nin yeni araştırmasının önemi, bilimsel bir dergide yayımlanan bu türden İlk araştırma olması. Üstelik, bunların klonlanan ilk insan embriyoları olup olmadığı da tartışmalı.
BİLİM ve TEKNİK 38 Ocak 2002
EMBRİYOLARI YARATILDI...
KONUŞUYORUM?
k-2.jpg
kılacağına İnanan dinsel bir topluluğa ait.
Geçtiğimiz Ağustos ayında, Was-hington'da Ulusal Bilimler Akademisi, üreme amaçlı kloniamanın güvenilirliğini tartışmak üzere bir konferans düzenledi. Konferansa, klonlama yanlılarını temsil etmek üzere Zavos, Antinori ve Boisselİer katıldı. Antinori ve Zavos, erkeğin yeterli sperm üretmemesi nedeniyle çocuk sahibi olamayan çiftlere klonlama yöntemiyle yardım etmeyi planladıklarını açıkladılar. Bu çalışmalarının ilk meyvelerini de 2001'in sonunda almayı beklediklerini ilan ettiler.
Boisselİer ise, Clonaid'in, klonlama-da kullanılacak yumurta hücresi bağışında bulunmak üzere çok sayıda kadından başvuru aldıklarını anlattı. Boisselİer, insanların ister cinsellik yoluyla kendi "kalıtsal malzemesini" bir baş-kasınınkiyle birleştirerek, ister yapay döllenme yoluyla, isterse de klonlan-ma yoluyla olsun, diledikleri gibi üreme özgürlüğüne sahip olmaları gerektiğini belirtti. Nisan 2001'de, insan klonlama üzerinde çalıştıklarını açıklamış bulunan Boisselİer, bir sonraki açıklamalarının, ilk klonlanmış bebeğin doğumu olacağını belirtti. Clonaid'in web sitesinde, sekiz hücreden oluşan ve klonlanmış insan embriyolarına ait olduğu söylenen fotoğraflar bulunuyor. Boisselİer, patent işlemleri tamamlandıktan sonra, Clonaid'in klonlama deneylerinin hakemli bir dergide yayımlanması için girişimde bulunacağını anlattı.
Birçok araştırmacıya göre, Antinori, Zavos ve Boisselier'i bilim adamı olarak ciddiye almak olanaksız, çünkü bilimin en temel gerekliliklerini uygulamıyorlar. Deneylerini gizli tutuyorlar, çalışmalarının başkalarınca gözden geçirilmesinden ya da değerlendirilmesinden kaçınıyorlar. Başarılarını ya da en azından insan kloniamanın gerçekleştirilebilir olduğunu kanıtlamadan, klonlama hizmetlerini pazara sunuyorlar. Bu nedenle de araştırmaları klon-
İnsan Klonlama
1998 yılında, Güney Kore'deki Kyunghee Üniversitesi'nden araştırmacılar, klonlanmış insan embiryoları yarattıklarını öne sürmüşlerdi; ancak bu iddia hiçbir zaman doğrulanmadı. Embriyolojiye ilgi duyan Richard G. Seed adlı bir fizikçi de, hem kısırlığa karşı, hem de sevilen bir yakının kaybı durumunda onun yerine ikizinin koyulması amacıyla klonlamanın savunucusu olmuştu. Seed, 2002'den önce 3 kadının klonlama yoluyla çocuk sahibi olmasına yardım edeceğini iddia etti. Seed'İn Çin'den başarılı bir üreme uzmanıyla birlikte çalıştığı biliniyor. Ancak, başarıya ulaşmak için gereken öteki kaynaklara sahip değil.
Klonlama çalışmalarının asıl yıldız-larıysa, Roma'daki bir kliniğin yöneticisi olan İtalyan doğurganlık uzmanı Dr. Severİno Antinori, ABD'de Ken-tucky'den Panayİotİs Zavos ve Clonaid
adlı şirketin yöneticisi olan Brigitte Boisselİer. Ancak, en azından şimdilik bu üçlü genetikçiler dünya için "karanlık yıldızlar". Üç araştırmacı, daha önce, eleştrilere ve uyanlara aldırmadan insan klonlamaya hazırlandıklarını İlan ederek şimşekleri üzerlerine çekmişlerdi. 26 Kasım'da, ACT'nin araştırma sonuçlarının açıklanmasından hemen sonra da, Antinori, Zavos ve Bois-selier, kendilerinin daha şimdiden ACT araştırmacılarının birkaç adım önünde olduklarını bildirdiler. Antinori, menopoz sonrası dönemini yaşayan çok sayıda kadının çocuk sahibi olmasına yardım etmesiyle ün kazanmıştı. Bu kadınlardan biri, 62 yaşında olduğu için çalışmaları birçok çevreden tepki almıştı. Yakın bir zamanda Antinori, Panayİotİs Zavos'la birlikte insan klonlama girişiminde bulunacağını açıkladı. Clonaid'se, Rae'i adlı, İnsanın kökeninin dünya dışı varlıklara dayandığına ve kloniamanın insanları ölümsüz
BİLİM ve TEKNİK 39 Ocak 2002
k-3.jpg
nın savunduğu noktalardan biri de, üreme konusundaki bilimsel araştırmaların insanlarda çok daha ileri düzeyde olduğu. Bu durumun, hayvan klonlama deneylerinde görülen riskleri en aza indireceğini düşünüyorlar. Çocukların gelişimsel sorunlarla doğma riskini azaltmak için de embriyoları kalıtımsal hastalıklara karşı doğu-möncesi taramadan geçireceklerini belirtiyorlar.
Advanced Cell Technology'nin araştırma sonuçlarının yayımlanması, üreme amaçlı klonlama konusundaki bütün bu tartışmaları yeniden alevlendirdi. ACT'nin insan klonlama projesi,
lama araştırmacılarının çoğuna göre hem etik değil, hem de bilimsel değil. İnsan klonlamanın "uygulanabilirliği" konusunda İddia sahibi gruplar birçok-larınca kuşkuyia karşılanıyor; çünkü
bu iddiaların en azından bir bölümünün asıl motivasyonu, bu alanın büyük kâr vaat etmesi gibi görünüyor.
İnsan klonlama uygulamalarının
başlamasından yana bu üç araştırmacı-

Panayİotis Zavos'tan Bilim ve Teknik'e
Bir Zamanlar Tüp Bebek de Tabuydu
Kısırlık, gelişmiş dünyada salgın denilebilecek oranda yaygın bir hastalıktır. Günümüzde, Yardımlı Üreme Teknolojileri (Assisted Reproductive Technologies) alanında gerçekleşen gelişmeler, kısırlığın belli nedenlerini iyileştirmemize olanak sağlıyor. Ancak, gamet hücrelerinin (sperm ve yumurta hücreleri) bulunmadığı durumlarda, hastalara kalan tek alternatif, sperm bağışı, yumurta bağışı ya da evlat edinme. Yine de, birçok hasta, kendilerine ait olmayan sperm ya da yumurta kaynaklarını kullanmayı ya da bir çocuk evlât edinmeyi istemiyor. Üreme amaçlı klonlamayla eş anlamlı olan, üreme amaçlı hücre yenilemesi (reproductive regeneration), kendi biyolojik çocuklarına sahip olmak isteyen çiftlerde kadın ya da erkekte ileri derecede kısırlığın iyileştirilmesinde gerçekten önemli bir rol oynayabilir.
Bir yıl önce, kısır çiftlerin çocuk sahibi olmasına yardım etmek üzere "üreme amaçlı hücre yenilemesi" (reproductive regeneration) yöntemleri geliştirip uygulayacağımızı ilan ettiğimizden bu yana, hayvan kionlama deneyleri yürütenlerin büyük tepkisiyle karşılaştık. Bilim dünyasında bu süreçler konusundaki bilgiler sınırlı olduğu için, insan reproductive regeneration sorunlarını görüşmek ve tartışmak amacıyla, dünyanın her yanından bilim adamlarının katıldığı buluşmalar düzenledik, buluşmalara ev sahibi yaptık ve katıldık. Kamuoyunun insanlarda üreme amaçlı klon-lamaya karşı duyduğu düşmanlık içinse, İngiliz Tıp Birliğinin akıllıca belirttiği gibi, "Halk arasında insanlarda üreme amaçlı klonlamaya karşı duyulan düşmanlık, yeni bir teknolojiye karşı duyulan mantıksız ve geçici bir korkuya dayanıyor olabilir.
Geçtiğimiz günlerde, Edinburgh Kraliyet Topluluğu ve İskoçya Bilim Akademisi, insanlarda üreme amaçlı klonlama üzerine bir tartışma düzenledi. İlginç olan, sağlıklı bir tartışma ve bilim adamları arasında görüş alışverişi olması gereken bu buluşmaya insan üreme yenilenmesi grubunu temsil etmek üzere hiç kimsenin davet edilmemiş olmasıydı. Bir "tartışma" olarak tanımlanan görüşmeler, öykünün yalnızca bir yönünü yansıtıyordu, lan Wilmuf un temsil ettiği "hayvan kloncularınıı". Yalnızca tek bir görüşe yer vererek nasıl tartışılır? Bu bir tartışma değil, monologdur. Bu, komite üyelerinin hatası mıdır? Ben-
k-4.jpg
ce değil. Ben katılmak istedim ve görüşlerimizi paylaşmadıkları için reddedildim. Özellikle de Kraliyet Topluluğu'nun himayesinde bu tür eylemlerde bulunmak büyük bir yanlış. Roslin Enstitüsü'nden bili-madamlarıyla ve başkalarıyla anlaşmazlıklarımıza karşın, sorunları halk önünde görüşmeye ve tartışmaya açık olduk. Bu durum, geçen Ağustos'ta Ulusal Bilimler Akademisi'nin Washington D. C'de yapılan toplantısında da çok açıktı.
1978 yılında dünyanın ilk tüp bebeğinin yaratılmasına yardım eden büyük İngiliz bilim adamı profesör Robert Edvvards'ın da öngördüğü gibi, "Eğer dikkatli bir biçimde kontrol edilebilirse, belki klonlama da üremede kullanılacak araçlardan biri olarak kabul edilecek". O da, 1978'de VVashington'da yapılan görüşmelerde IVF'irt (tüp içinde döllenme) sakat bebekler ve ölümlerle sonuçlanacağını düşünen-lerce dışlandığını anımsıyor. Bu Washington toplantısına yanıt ne oldu? IVF bütün dünyada bir patlama yaptı, anormalliklerse, doğal döllenmede görülen kadar ya da daha azdı. IVF'i inatla eleştirenlerin
hepsi nereye kayboldu? Bugün birçoğu, IVF alanının Öncülerinden. Savundukları görüşlerini değiştirdiler. IVF'in uygulanmaya başlamasını geciktirmiş olabilirler; ancak eylemleri en çok hastalara ve bizlere zarar verdi. Üreme amaçlı klonlama süreçlerinin de aynı yolu izleyeceğinden eminim.
Hiç şüphe yok ki, insanlar üreme amaçlı regeneration yoluyla üretilecekler. Yakın zamanda gerçekleşen bilimsel ve teknolojik ilerlemeler bunu açıkça gösteriyor. IVF gibi, üreme amaçlı regeneration teknolojisi de gelişecek, yöntemler iyileştirilecek ve daha çok bilgi edinilecek. Üreme amaçlı regenerati-on'un zor sorulan, yalnızca azimle bilginin peşinde koşarak ve inatçı bir akılcılıkla yanıtlanabilir. Sonuçta, insan doğası konusundaki tartışmaya verilecek yanıt, açıkça, insanın doğasının, kendi iradesinin ürünü olduğudur.
Panos MichaelZavos
Andrology Institute of America,
Kentucky Center for Reproductive Medicine and Andrology
BİLİM ve TEKNİK 40 Ocak 2002
k-5.jpg
k-6.jpg
riyoların bilimsel araştırmalardaki kullanımı konusunda bir anlaşmaya varmak amacıyla süren kulis görüşmelerini hızlandırdığını belirtiyorlar,
Geçtiğimiz Kasım ayının başında Almanya ve Fransa, insanların üreme amaçlı olarak klonlamasına karşı uluslararası bir yasak getirilmesi amacıyla ortak bir açıklama yapmışlardı. İki ülkenin de meclislerinde, embriyonik kök hücreler üzerindeki araştırmalara izin verilip verilmeyeceği tartışılıyor. ACT'nin açıklamasından sonra Almanya ve Fransa, bu tür araştırmaların kendi ülkelerinde yasak olduğunu bir kez daha yinelediler.
İnsan embriyolarının bilimsel araştırmalarda kullanılmasını düzenleyen yasalar acısından en esnek ülke İngiltere. 2001'in başında, kök hücre üretmek amacıyla çekirdek transferi yönteminin kullanılmasına onay verildi. 15 Kasım'da ortaya çıkan yasal bir
boşluğa göre, kionlama yasadışı sayılmıyor. Ancak, daha sonra Parlamen-to'ya sunulan bir yasa tasarısı, döllenmeden başka bir yolla üretilmiş bir embriyonun, bir insanın rahmine yerleştirilmesini suç olarak tanımlıyor. Hukukçular, ACT'nin açıklamasından sonra bu tasarının görüşülmesinin artık daha da acil hale geldiğini belirtiyorlar.
Özetle, hemen hemen herkes, klon-lama yoluyla insan bebeklerin üretilmesine karşı. Çünkü, kionlama teknolojisi daha çok yeni bir yöntem. Tam olarak anlaşılmamış birçok yönü var. Tedavi amaçlı klonlamanın yasaklanması, embriyonik kök hücre araştırmalarını elbette olumsuz etkilemekte. Ancak kimi araştırmacılar da, bu yasağın en azından şimdilik araştırmalara büyük zarar vermeyeceğini belirtiyorlar Çünkü, bu araştırına alanı daha yolun çok başında olduğu için, araştırmacıların yönelebileceği birçok farklı konu bulunuyor. Üstelik, embriyonik kök hücre deneylerine getirilen yasak da bir "ön tedbir" ılmaktan öte pratik bir anlam taşımıyor. Çünkü, klonlan-mış bir embriyodan kök hücre elde edilmesi, şimdilik sadece fareler üzerinde gerçekleştirilen deneylerde ba-şarılabilmiş. Öte yandan, bazı uzmanlar, çekirdek transferine gereksinim duyulmadan da sorunun üstesinden gelinecek bir yöntem de bulunabileceği konusunda umutlular. Şimdiden birçok biyoteknoloji şirketi ve araştırma laboratuvarı bu tür alanlara yönelmiş. Belki de çok yakın bir zamanda bütün bu tartışmalar tarih olacak ve çok uzak olmayan bir gelecekte de anneler ve babalar kucaklanndaki küçük "kendileriyle" konuşacaklar.
Aslı Zülâl
Kaynaklar
Adam, David. "Loophole legalim human doning". Natura, 22 Ka-
sım 2001
Beckman, Mary. "C'onıng announcement sparks debate & scientific

sceptlclsm". Science, 30 Kasım 2001
Cibelli, J. B., Lama, fi. P., Wesl, M. D.5 Ezzell, C "The first human

cloned embryo". Scientific American, 24 Kasım 2001
Cohen, Philip. "Clone encoımlers". New Scientist, 18 Ağustos Z001
Holden, Constance. "Will cloning ban affecl stem cells?". Science,

10 Ağustos 2001
Vogel, Gretchen. "Bush squeezes behveen the lines on stem cells".

Sdence, 17 Ağustos 2001
"Hümans may be easier to done than sKeep and mice because o! 3

single genedc dlfterence". Duke Unlversity Medical Center
Press Release
Yasalara Yansıyanlar
Gelişmiş ülkelerin çoğunda, kionlama çalışmaları konusunda ciddi kısıtlamalar bulunuyor. örneğin, ABD'de federal hükümet fonlarıyla desteklenen kuruluşların kionlama çalışmaları yapmaları yasal değil, özel şirketler içinse yasal. 11 Eylül saldırılarından önce Başkan Bush, tüm kionlama çalışmalarının yasaklanmasına çalışıyordu. Bu konuda ikiye bölünmüş durumda olan ABD senatosunda, henüz bir oylama yapılmadı. Ancak, Temmuz ayında sunulan ve insan klonlamayı yasaklayan tasarı yasaya dönüşmüş olsaydı, ACT'nin araştırması süremeyecekti. ACT araştırmacılarının açıklamalarından sonra, Bush, insan embriyolarının herhangi bir amaçla klonlanmasına tamamen karşı olduğunu belirtti. Uzmanlar, ACT'nin açıklamasının, emb-
Ünlülerin Dikkatine..
k-7.jpg
California'da bulunan bir şirket, ünlülere, DNA'la-rının haberleri olmadan kopyalanmasını engellemek amacıyla patentleme şansı tanıyor. Birkaç ay önce kurulan DNA Copyright Enstitüsü adli şirketin başkanı Andre Crump, birçok insanın, hayranı olduğu insanları kloniamak isteyeceği düşüncesinden hareketle yola çıktıklarını belirtiyor. Kuramsal olarak, bir insanı kloniamak için gerekli malzeme, kullandığı bir bardak
ta kalmış ya da el sıkışırken geçmiş birkaç canlı hücreden ibaret. DCI'ın sunduğu hizmetse, DNA "parmak izlerini" kaydetmek, benzersiz olduğunu kontrol edip saklamak. Böylelikle, şirketin müşterileri, DNA hırsızlığı, her türlü kötüye kullanma ve klonianıa gibi tehlikelerden korunmuş olacaklar. Bu hizmetin bedeliyse 1500 dolar. Şirketin şimdiden on kadar müşterisi olmuş.öte yandan hukukçular, DNA'nın kopyalama hakkı gibi bir şeyin söz konusu olamayacağını belirtiyorlar. Bunun için, insanların kendi DNA'larının yazan olduğunun kabul edilmesi gerekiyor. Hem öyle olsa bile, bu durum klonlama-ya karşı koruma sağlayacak mı? Üstelik, klonlan-mış canlılar, verici hücrenin sahibi olan canlının tam bir kopyası olmuyor; çünkü genellikle yumur-
ta hücresindeki mitokondriyal DNA'yi da içeriyor.
DNA'nın kopyalama hakkının olduğu düşüncesi yeni değil aslında. New York'ta yaşayan Larry Miller adlı bir sanatçı, 1992 yılında 10 dolar değer biçtiği, Genetik Kod Copyright Sertifikalan dağıtmaya başlamıştı. Ancak bu çalışmanın amacı yasal açıdan herhangi bir bağlayıcılık yaratmak değil, "sahip olma" olgusuna dikkat çekmekti.
Kopyalanma korkusundan gerçekten korkanlar da var. Örneğin, New Scientist'te çıkan bir habere göre, Bush'un Dublin'e yaptığı bir ziyarette bira içtiği bardağı, DNA örneklerinin saklanmasını önlemek için yanındaküerin satın aidığı bildirilmiş.
k-8.jpg
BİLİM ve TEKNİK 42 Ocak 2002
k-9.jpg
k-10.jpg
k-11.jpg
k-12.jpg
Son yıllarda klonlamanın, özellikle yaşlanmaya

ve hastalıklara bağlı hücre ve doku kayıplarının
tedavisinde ve üreme amaçlı olarak kullanılması

gündemde. Yeni ilaçlar geliştirilmesi ve hastalık nedenlerinin
ortaya çıkarılmasında da klonlama umut vaat ediyor.

Bilimadamlan, soyu tükenmekte olan canlıların gen havuzlarındaki
çeşitliliği artırmak ve bu hayvanları çoğaltmak amacıyla da klonlamadan
yararlanıyorlar. Ülkemizde de, TÜBİTAK Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Araştırma Enstitüsü,
sığır cinslerini iyileştirmek üzere bu yıl klonlama çalışmalarını başlatmaya hazırlanıyor.

Klonlama, potansiyel uygulama alanları nedeniyle birçok araştırmacının büyük ilgisini çekiyor. Hastalıklı doku ve organların yerine kullanılacak yeni hücre ve dokuların yaratılması, yani tedavi amaçlı klonlama bunlardan yalnızca biri. Kök hücreler, kendilerini yenileme ve bedendeki özelleşmiş hücre tiplerine dönüşme yetisine sahip hücreler. Döllenmeden sonra embriyo gelişmesinin en baştaki evreleri sırasında var olan "embriyonik" kök hücrelerin önemiyse, bunların bilinen 200'den fazla hücre tipine dönü-şebilmesinden geliyor. Soyu tükenmekte olan canlıların çoğaltılabilmesi ve gen havuzlarının genişletilmesi, insanlarda görülen kimi hastalıkları taşıyan hayvanların ya da üstün bazı özelliklere sahip büyük ya da küçükbaş hayvanların üretilmesinde kullanılması olasılıkları da embriyonik kök hücre teknolojisinin önemini artırıyor.
Hastalardan alınacak kök hücrelerin incelenmesi, bazı insanların kimi hastalıklara neden başkalarına göre daha yatkın olduklarının da anlaşılmasına yarayacak. Araştırmacılar, beden hücrelerimizde ya da anne babalarımızın sperm ve yumurta hücrelerinde oluşan kalıtsal mütasyonların belli bileşimlerinin nasıl olup da insanları hastalıklara yatkın kıldığı, hastalığın hangi yaşta çıkacağını nasıl belirlediği üzerinde düşünmeye başlıyorlar. Şe-
ker hastalığı ve Parkinson gibi hastalıkları incelemenin yollarından biri de, hastadan ve kontrol grubundakiler-den embriyonik kök hücre dizileri alarak, bunları kültür ortamında Parkinson hastalığında rol oynayan sinir hücrelerine dönüştürmek ve hastanın hücrelerinin neden öldüğünü ortaya çıkarmak. Bir sonraki adım, bu hücre-
lerin canlı kalmasının yolunu bulmak olacak. Hastalardan kopyalanan embriyonik kök hücre kültürleri, ilaç denemeleri ve gen tedavisi denemelerinde kullanılmak üzere neredeyse sınırsız bir hastalıklı kök hücre kaynağı sağlayabilir.
Embriyonik kök hücre araştırmala-
rında, klonlanmış bir embriyonun yal-

k-13.jpg
k-14.jpg

k-15.jpg
nızca beş gün boyunca gelişmesine İzin verilmesi yeterli. Herkes, kök hücre çalışmalarının, insan hastalıklarının tedavisinde kökten değişimler yaratacağı düşüncesinde birleşiyor. Yıllar süren deneyler sayesinde, iyileştirme amaçlı klonlamanın ilk aşaması olan, klonlanmış hücrelerden embriyonik kök hücreler elde etmek bugün yakın bir hedef gibi görünse de, bilim adamları bu hücrelerin hastalara aktarılacak organ ve hücrelere nasıl dönüştürülebileceğini anlamaktan henüz çok uzaklar. Bu yöntemin ekonomik açıdan da değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü, organ nakillerinde aktarılan organın bağışıklık sistemince reddedilmesi sorununu çözecek yeni bir yöntem de geliştirilebilir. Böyle bir durumda, hastalardan klonlanmış embriyoların üretilmesi gereksinimi ortadan kalkar.
yumurta hücresi gibi spermle döllenebiliyor. Ancak, bu yöntemin insanlarda kullanımına başlanmadan Önce çözülmesi gereken sorunlar var. Normalde, erişkin bir insan yumurta hücresinde, iki set kromozom bulunuyor. Bunlardan biri, kalıtım yoluyla kadının annesinden, ötekiyse babasından geliyor. Yumurta döllendiğinde kromozomlarının yarısı hücre dışına atılıyor. Yumurtayı dölleyen sperm, kromozomları bütünleyecek olan seti sağlıyor. Araştırmacılar, bir beden hücresinin çekirdeğini, kalıtsal malzemesi çıkarılmış erişkin bir yumurtaya aktararak, bu süreci bir ölçüde taklit edebileceklerini bulmuşlar. Yeniden "oluşturulmuş" yumurta hücresini elektrik akımıyla uyararak, çekirdeğin ikiye bölünüp iki "pronucleus" oluş-
turmasını sağlayabilmişler. Daha sonra bunlardan birini çıkararak, sperm enjekte edip döllemeye çalışmışlar ve bunu başarmışlar. Ancak, ortaya çıkan embriyolar, bir ya da iki hücre bölünmesinden sonra gelişimini durdurmuş.
Nuh'un Gemisi
Klonlama alanındaki ilerlemeler, yaşam alanları onarılana ve yeniden doğaya dönene kadar hayvanat bahçelerinde üretilmeye çalışılan soyu tehlikede olan hayvanları çoğaltmak İçin de kullanılabilir. Ancak, klonlamanın asıl önemi, araştırmacılara, sayıları çok azalmış hayvan topluluklarının gen havuzlarına yeni genler katma olanağını vermesi olacak. Birçok hayvanat bahçesinde, spermleri toplayıp saklayacak donanım bulunmuyor. Yumurta hücreleri de hem güç elde ediliyor, hem de dondurulduğunda zarar görüyor. Ancak, beden hücreleri saklanmış hayvanları klon-layarak, araştırmacılar o bireyin genlerini yaşamda tutacaklar ve soyu tükenmekte olan türlerin genetik çeşitliliğini korumuş olacaklar. Aslında, tükenme tehlikesinde olan canlıların klonlanması, üzerinde çok tartışılan bir konu. Kimi uzmanlara göre, bu canlılarda birey sayısının düşmesine bağlı olarak zaten azalmış olan genetik çeşitliliği daha da azaltabilir. Öte yandan, klonlama çalışmalarının, türlerin ayakta tutulmasında asıl önemli olan yaşam alanlarının korunması
Yapay Yumurta
Hücreleri

Lozan'da yapılan bir konferansta sunulan yeni bir klonlama yöntemi sayesinde, yumurta hücresi üretemeyen kadınların da günün birinde kendi kalıtsal özelliklerini taşıyan çocukları olabilecek. ABD'deki Cornell Üniver-sİtesi'nden araştırmacıların çalışmaları henüz kuramsal düzeyde olsa da, kısır kadınlara umut veriyor. Araştırmacıların oluşturduğu yapay yumurta hücrelerinde, anne adayının kromozomlarının her birinin tek bir kopyası bulunuyor. Bu yumurtalar da, normal
k-16.jpg
k-17.jpg
k-18.jpg
yavruyu dünyaya getirdi. Bu, doğal yaşam alanı olan Hindistan, Çin Hindi ve Güneydoğu Asya'ya özgü, yaşam alanları büyük zarar gördüğü ve uzun yıllardır spor amaçlı olarak avlandığı için sayısı çok azalmış olan, öküze benzeyen bir hayvandı. Afrika bongo antilopu, Su-matra kaplanı ve dev panda gibi soyu tükenmekte olan başka hayvanların da klon-
için ayrılan fonların azalmasına neden olacağından korkanlar da var.
Klonlanması düşünülen ilk canlılar, üremeleri üzerinde daha önceden de çalışmalar yapılmış olanlar. Birçok hayvanat bahçesi ve koruma örgütü, soyu tehlikede pek-çok hayvanın üremesi için Çalışmalar yürütüyor. Örneğin, 1999 yılında, Audobon Enstitüsü Soyu Tükenen
lanması planlanıyor. 20 yıl kadar önce yapılan bir sayıma göre, yaşam alanları Güneydoğu Çin'in dağlık bölgelerindeki bambu ormanları olan pandalardan, yeryüzünde yalnızca 1000 kadar kaldı. Bazı biyologlar, bu sayının son yıllarda biraz artmış olabileceğini düşünüyorlar. 2002 yılında tamamlanacak olan yeni bir sayım, tam sayıyı ortaya çıkaracak. Çinli bilim adamları, panda klonlama yolundaki ilk adımı 1999 yılında atmışlardı.
Peki ya, soyu çoktan tükenmiş olan canlılar? Bilim adamlarının Ju-rassic Park filmindeki gibi dinozorları ya da tüylü mamutları klonlayabilme-leri olasılığı çok küçük. En önemli güçlük, korunmuş dokuların, yani DNA'nın çok kıt olması. 1999 yılında bir grup bilimadamı Rusya'da, çok iyi korunmuş olduğunu düşündükleri bir mamut kalıntısı bulmuşlardı. Ancak, olumsuz çevre koşullarının, kalıntının DNA yapısına büyük zarar vermiş olduğu anlaşıldı. Uzmanlar şimdilik bu tür hasarları onarmanın bir yolunu bilmiyorlar.
1930'lu yıllarda tükenmiş olan Taz-manya kaplanını klonlamaya çalışan Avustralyalı bilim adamlarının çabalan da aynı nedenle yarıda kalmış. Sid-ney'deki Avustralya Müzesi'nde 1866'lı yıllarda alkole konularak saklanmış bir yavru Tazmanya kaplanının hücrelerin-deki DNA öylesine zarar görmüş ki, araştırmacılar, hayvanın bütün kromozomlarını yeniden "yapmak" zorunda kalacaklarını belirtiyorlar.
Aslı Zülâl
Türler Araştırma Merke-zi'nden araştırmacılar, tükenmekte olan bir canlı türünün önceden dondurulmuş embriyosunu, başka bir canlı türüne naklettiler. Sonuçta, sıradan bir ev kedisi, Afrika vahşi kedisi doğurdu.
2000 yılının Kasım ayındaysa, ABD'deki Advanced Celi Technologies adlı şirketten araştırmacılar, soyu tükenme tehlikesinde olan İlk canlı klo-nunu yarattılar. Bir inek, tükenmekte olan bir canlı türünden klonlanmış ilk
Türkiye Hazırlık Aşamasında
k-19.jpg
rın bazılarını "biyoreak-törler" haline getirerek nakledilen genlerin kod-ladıkları maddeleri, tükürük, kan, süt gibi salgılarında bol miktarda üretmelerini sağlamak.
Transgen ve Deney Hayvanları La boratuva-rı'ndaki çalışmaları halen Dr. Haydar Bağış ve Dr. Sezen Arat yürütüyorlar. Dr. Haydar Bağış'ın verdiği bilgilere göre
embriyonik kök hücre teknolojisiyle knock-out hayvan üretimi, tek hücreli embriyoya pronükleer DNA mikroenjeksiyonu yoluyla transgenik hayvan üretimi, embriyo bankası oluşturma, tüp içinde dölleme (in-vitro fertilisa-tion - IVF), intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu (IC-Sl) gibi ileri embriyolojik teknikler uygulanmakta. Klonlama teknolojileri alanında uluslararası çalışmalarda görev almış ve akademik katkılarda da bulunmuş olan araştırmacılarımızın ülkemizde gerçekleştirecekleri çalışmaların, ülkemizde hayvan türelerinin iyileştirilmesi ve güçlendirilmesini sağlaması bekleniyor.
Dr. Bağış'a göre, bu alanda uluslar arası planda geliştirilen embriyo klonlama teknolojilerinin ülkemize transferiyle, kaliteli sığırlar klonlanarak çoğaltılabilecek, genetik yapısı değiştirilerek verim özellikleri arttırılmış soylar geliştirilebilecek en önemlisi ülkemize has iyi kaliteli yerli ırklarımız koruma altına alınabilecek. Öncelikli amaç, ülkemizde bulunan ve hastalıklara doğal dirençlilik geliştirmiş hayvanların klonlanarak çoğaltılması. Özellikle, brucella, salmonella vb. gibi hastalıklara dirençli sığırların ülke genelinde belirlenmesi ve klonlama teknolojisiyle çoğaltılması hedefleniyor.
Ülkemiz araştırmacıları, gen aktarımı ve genetik kopyalama alanında dünyada gerçekleştirilen kuramsal ve uygulamaya yönelik çalışmaları yakından izliyor. Türkiye'de bu alandaki çalışmalar, temel olarak TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) kampüsünde yer alan Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Araştırmaları Enstitüsü'nde yürütülüyor. Enstitü'de, hibridoma teknolojisiyle monoklo-nal antikorlar üretimi, gen aktanmlı bitkiler, poli merik aşı üretim deneyleri gibi çalışmaların yanı sıra, Transgen ve Deney Hayvanları Laboratuva-rı'nda da gen aktarımlı hayvanlar üretiliyor ve nihai olarak da ülkemizdeki sığır cinslerinin iyileştirilmesi amacıyla hayvan klonlanma deneylerinin başlaması hedefleniyor. Ancak bu alanda uzmanlaşmış yetkin araştırmacıların varlığına karşın, klonlama konusunda henüz atılmış somut bir adım yok. La borattı varda şimdilik bazı genleri çıkartılmış (knock-out) ya da eklenmiş transgen farelere bazı hastalıklara, örneğin hepatİt-E virüsünün yüzey antijenleri ürettiriliyor. Bu antijenler, karaciğer kanseri için tedavi yöntemleri geliştirilmesi için kullanılabilecek. Laboratuvarda yürütülen çalışmaların bir başka hedefi de, transgen hayvanla-
k-20.jpg

k-21.jpg